Just_a_Dream____by_enricoagostoni

Bölüm 13.

Bolluk, keyif ve huzurlu bir hayat için denge şart gibi görünüyor. Hayatımız hangi sütunlar üzerinde yükselmeli ki biz bolluğu yaşayalım, potansiyelimize ulaşalım?

İnsan, bu fiziksel gerçekliğin içinde beş noktada kendini gerçekleştirerek duygusal olarak da bütünleniyor. Bunlar, ev, iş, aile, sosyal …

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 1 için tıklayınız
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 2 için tıklayınız
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 3 için tıklayınız
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 4 için tıklayınız
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 5 için tıklayınız
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 6 için tıklayınız
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 7 için tıklayınız
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 8 için tıklayınız
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 9 için tıklayınız
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 10 için tıklayınız
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 11 için tıklayınız 
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 12 için tıklayınız 

1. EVİMİZ

Hayatımızın üzerinde yükseldiği sütunlardan biri evimiz ama insanlar nedense evlerini çok ciddiye almıyor. Evlerimiz “Nasıl olsa sabahtan akşama kadar yokuz, çok kira vermeye ne gerek var? Çok sevmesek de 15 sene kredi ödediğimiz bir evde yaşayalım. Borçlar tamamlandıktan sonra çocuklara bir şey kalır” mantığıyla, çok da sevilmeden yaşanan yerlere dönüşebiliyor. Oysa anne karnındaki bebek için plasenta ne kadar önemli ise yetişkin insan için de ev o kadar önemli. İçinde nefes alması, iyi beslenmesi, düzgün ışığı görmesi, sevgi dolu ve huzurlu olması, içeri girdiğinde “Evimdeyim, yuvamdayım, keyfimdeyim” diye hissettiği, yoluna, sokağına girdiği zaman kalbinin aktığı yer, bizim için enerji dünyasında kişiyi sürekli yüksekte tutan yer. O nedenle istediği parayı ya da gerçekliği yaratmak için günün büyük bir kısmını geçirdiği yer onu çok iyi beslediğinde, istediklerini hayatına çok daha hızlıca çekebiliyor.

Evin içi ne kadar önemliyse gördüğü manzara, gece hangi rüzgarla uyuduğum, hangi tıkırtıyla uyandığım da önemli. İnsanlar genelde çok büyük bir karmaşada ve evlerinin, ailelerinin keyfini çıkarmayı unutuyorlar. Televizyonlarının karşısında başka insanların öpüştüğünü, seviştiğini, yemek yediğini izlerken kendileri sevgiyi paylaşmayı, yemek yemenin huzurunu unutuyorlar. O nedenle evin içinde huzurlu paylaşımlar, sohbetler, minik oyunlar, aileyle geçirilen zaman her zaman plasenta dediğimiz ev ortamını şenlendirecektir.

Özellikle çalışan kadınlar için ev, işten çıktıktan sonra ikinci bir iş yeri gibi çalışılması gereken bir alan olabiliyor. Bu durum nasıl düzeltilebilir?

Ev asıl keyif alanıdır. Bütün kimliklerinden çırılçıplak soyunduğun, kendini güvende ve huzurda hissettiğin yer olması lazım. Evinde hu- zurlu olan insanın dış dünyada yaratımını huzurlu yapması çok daha kolay. Neden o evin içinde olduğumuzu, çocuk doğurduğumuzu, evlendiğimizi hatırlamamız lazım. Aşık olduğumuz insanla mutlu olmak ya da kendi başımıza huzur bulmak için ayrı evde yaşıyoruz.

Evlendiğim insan ve doğurduğum çocukların çıkış noktası aşkı, sevgiyi paylaşmaktı. Eğer bu göreve dönüşmeye başlıyorsa, keyfi, aşkı huzuru unutuyorsam, bir süre sonra içine girdiğim müessese beni ele geçiriyorsa orada kendimi programlamam gerekiyor yeniden.

Çocuklara o evin bir parçası oldukları, kendi işlerini ve büyüdüklerinde ev işlerini yapmaları gerektiği zaten baştan öğretilmeli.

Kadınlarımızın kendi refahı için hayatlarında bir şeyi istediklerinde, yürüdükleri yolun keyifli, vardıkları yerin de istedikleri nokta olmasını istiyorlarsa çocuklarını buna göre yetiştirmeli.

Evin önemli kısımları neler?

Evin içine girdiğin zaman, güvenli ortamda olduğunu düşünerek zihin daha hızlı teta dalga boyuna geçiyor. Evdeki eşyaların nefes alabileceğim şekilde düzenlenmesi, baktığım her eşyaya aşkla dokunmak, hayatıma çekmek istediğim şeyler için enerji üreteceğim için önem taşıyor.

Yatak odası, evin bizi en çok etkileyen bölümlerinden biri. Uykuya geçerken, uyurken ve uyanırken teta dalga boyunda olduğumuz anlar. Kişi uykusunda da astral boyutta genişlediğinden etraftaki eşyaların, kitapların hissini program olarak zihnine alabiliyor. Dünyanın birçok yerinde yapılan uygulamalar var. Çocuklar uyurken yastığının altına ertesi gün olan sınavlarının kitaplarını koyuyorlar. Hipnotik alanın bir parçası beyin dalgaları, kitabın içindeki bilgiyi dalga boyu olarak uyku halindeyken alabilir dediler ve bunun üzerine çalışmalar başladılar.

İnsanlar zamansızlıkla boğuşurken okumak istedikleri kitapları baş uçlarına yığıp duruyorlar ve bu sabahları daha yorgun kalkmalarına sebebiyet verebiliyor. O nedenle yatak baş ucum mümkün mertebe, sevdiğim, istediğim, hayatıma çekmeyi arzu ettiğim şeylerin yaratacağı hissi bana veren objelerle dolu olmalı. Yatak odasında bilinçli eşya seçimi olmalı. Yatak altları boş olmalı. Kullanılmayan eşyaların biriken enerji yükü, zamanla ağırlaşmaya başlıyor. İnsan zihni o boşlukta birikmiş enerji yükünün eşyalardan geldiğini anlamıyor. Bunun yerine “Kullanılmıyorum, sevilmiyorum, seçilmiyorum, istenmiyorum, değerli değilim” gibi kodlar yaratıyor. Kullanılmayan eşyalarla dolu odada uyuyan bir insan, sabah işe düşük enerji ile gider. Seçilmiyorum hissini daha çok alır. İş arkadaşlarının arasında daha çok kendini kötü hisseder.

Uyurken yastık, yorgan ve çarşafta doğal malzemeler kullanmak, mümkünse çıplak yatmak, temiz havanın içeri girmesini sağlamak, hareket kabiliyetimizi artıracaktır.

Birçok insanın yatak odasında televizyon var. Birçok insan saçma sapan şeyleri izlemeyi seviyor. Televizyonun yarattığı dalgalar yatak odasında olmasa, telefon bulunmasa çok iyi olur. Uyurken her şekilde telefon sinyallerini, internet sağlayan eşyaları kapatmak önemli. Uyurken bilimçaltımla iletişime geçtiğim bir yerdeyim. Elektronik eşyaların çıkardığı titreşimsel durum benim o derine inip istediğim şeylerle yüzleşmemi ve onlar için hazırlanmamı engelliyor.

Yataktan kalkar kalkmaz o günün mutlu, verimli, yüzde 100’ümde geçirmeye odaklanmak “Bugün mutlu olmayı seçiyorum. Bugün bütün fırsatları görmeyi seçiyorum. Bugün hayatın mucizelerine kendimi açıyorum” gibi sözler, plasentenın canlanmasına ve benim yaptığım seçimin arkasından yürümeme destek verecektir. Aynı şekilde her gün yatağa girdiğimde o günkü saçmalıkları düşünmek yerine “Bugün elimden gelenin en iyisini yaptım, yarın daha iyisini yapacağım. Ben muhteşemim, istediğim her şey bana doğru olması gereken zamanda geliyor” diye uykuya dalmak bilinçaltımı huzurla sarmalamamı sağlayacaktır.

Peki evin diğer bölümlerinde de bolluk konusunda öne çıkan kısımlar var mı?

Elbette, mutfak ve banyolar çok değerli. Banyo, en büyük güvenlik alanımız. Soyunup çıplak kaldığımız, boşaltım sistemimizi çalıştırdığımız, beynimizin de biraz yavaşladığı bir alan. Yani teta boyuna doğru indiğimiz bir yer. Hipnotik algılara daha açık olduğum için banyonun düzgün, temiz, düzenli olması, “Coşkuluyum, zenginim, huzurdayım, güzelim” gibi duygu ve inançları desteklemesi önemli.

Mutfakta ise yemek pişirirken açık alana bakmak kişinin genişliğini artıracağından bolluk bilincini de genişletebiliyor. Açık alan olması bilinç alanında genişlik getiriyor. Ayrıca elbette mutfak temiz ve düzenli olmalı.

Annemin tavsiyelerini dinliyormuş gibi hissediyorum kendimi.

Mutfakta yemek pişirirken meditatif halde oluyoruz. O sırada dinlediğim müzik, gördüğüm manzara, kahve içtiğim fincanın üzerindeki yazı, tencere her şey etkiliyor beni… “Lanet olsun, para yok tencereyi değiştiremeyeceğim” demek yerine “Çok şükür yemeğimi pişiriyorum. Ne kadar güzel bardaklarım var” hissinde olmak çok değerli. İnsanlar pişirdikleri yemekleri atmaya başladıklarında genelde “Para geldiği gibi gider” kalıbını destekliyorlar.

Yemek süreci daha malzeme alımında, pazarda ya da süpermarkette başlıyor. Alışveriş yaptığım insanlara iyi hislerimi sunmalıyım. Çünkü elindeki besin, bir makineden geçiyor ve birazdan benim çantama, sonra mutfağıma ve bedenime girecek. Hangi histe olduğu beni etkileyebilir. Aldıklarımı çantama koyarken “Lanet olsun çok para verdim” dediğinizde yemeğin kodu değişiyor. Bunun yerine “Çok şükür, güzel güzel ödeyebiliyorum” dediğinizde o yiyeceği bolluk bilinciyle kodluyorsunuz.

İnsanlar korkuyla ihtiyacının fazlasını alıyor. Zaten bir süre sonra böceklenme, kurtlanma oluyor. Mutfaktaki böceklenme aslında duygusal olarak da kokuşmuşluğun göstergesi. İhtiyacım olan kadar alıp pişirip yersem, günü geçmeye başlayan yemekleri başka bir yiyeceğe dönüştürüp değerlendirebilirsem bedenime giren enerji yükünün beni canlı tutacağını bilirim.

Bölüm 13 Sonu

Sevgimle,

Banu