rose-shaped-metal-strip-heart-love-word-wide-hd-wallpaper

Bölüm 7.

7. NEFRET

Nefret, bizde en büyük enerji kaçağı yaratan duygulardan biri, kızgınlığın taşlaşmış hali. Nefrete giren insan genellikle zamanını ve enerjisini, kızdığı şeylere zarar vermek ve onları yok etmek için kullanmaya başlıyor. Bu insan alttaki yapının ne olduğunu bilmiyor. Birlik bilincinden uzaklaşıp, karşısındaki insana zarar verme planları yapıyor.

Tüm bu olumsuz duyguların temelinde sevgisizlik var. İmha ettiğin her şeyin içine girdiğin zaman kendini imha ettiğini bilmeden yapıyorsun.

Bir insan nefret dolu olduğunu fark eder mi? Bu duygusunu bastırırsa ne olur?

Sürahinin için toprak ya da kum koyduğunda alacağı su miktarı azalır, üstelik su bulanır. Nefretini bastırmaya çalıştığın dakikada içine koyduğun her türlü enerjiyi bulandıracaktır. Kızgınlığın taşlaşmış hali olduğunu bilerek daha derinden ve daha özel çalışılması gerekiyor.

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 1 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 2 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 3 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 4 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 5 İçin tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 6 için tıklayınız

Bazı sözleri hiç düşünmeden sarf ediyoruz “Ojelerimin bozulmasından nefret ediyorum” ya da “Aradığım ayakkabıyı bulamamaktan nefret ediyorum” gibi. Bu sözler nefret duygumuzu artırıyor mu?

Kullandığın her kelimenin bir titreşimi var ve vücudun ortaya koyduğun titreşimle senin hayatını yönetiyor. O nedenle kelimelerimizle sürekli sihir yaptığımızın farkında olmamız gerekiyor. Kullandıımız her kelime çok değerli ve etkili. Bunun farkına vararak konuşmak bizi daha üste taşıyacaktır.

8. KISKANÇLIK

Korku ve değersizlik duygusunun karışımı gibi kıskançlık. Yoğurtla su bir araya geldiğinde nasıl ayran oluyorsa “Ben değersizim” ile “Korkuyorum”u karıştırdığında da kıskançlık oluşuyor. Bu duyguda kendini tehdit altında hissettiğin bir şeyle kendini karşılaştırıp onun çoktan kazandığına karar vermiş oluyorsun. Kendi değerinin farkında olmayan bir insanın yüzde 100 bolluk içinde yaşaması zaten çok zor. Kıskançlık o nedenle dikkat edilmesi gereken bir şey. Kıskançlık, yaratmak istediğin her şeyin üzerine kaynar su dökmek gibi.

Kıskançlık suni bir duygu. Sonradan öğretilmiş duygulardan bir tanesi. Tatlı bir karışım. Her kıskançlık duygusuna girdiğimde “Kendi değerimi nerede sorguluyorum ve nerede kaybettiğime inanıyorum?” diye bakıp karşımdaki insan için bunları hissetmek yerine “Kendimi hangi şekilde geliştirebilirim?” diye düşünmek bizim için daha güzel.

Peki ya gıpta etmek, imrenmek?

Gıpta etmek kıskançlığın pozitif hali ve değerli bir duygu. Çünkü yaratımın temelini oluşturuyor. Bir şeye bakıp “Keşke benim de olsa” demek, “Ben kendi güzelliklerimi yaratırken bunu düşünememişim. Bana hatırlattığın için çok teşekkür ederim dostum. Kendim için de bunu istiyorum. Bunu hayatımda var etmek için kendimi ortaya koyacağım” demek gıpta bizim için. Bu, kişiyi geliştiren, hayatta neler istediğini hatırlatan, bunu ona gösteren insana sevgisini yollayan, ben değerliyim diyen insanın işi. O yüzden değersiz olduğuna inanan insan kıskançlığa, değerli olduğuna inanan insan gıptaya doğru gidiyor. Ve elindeki tohumları sulayıp canlandırıyor. Ona enerji akıtıyor.

9. SABIRSIZLIK

Önce sabrı anlatayım. Çünkü sabır, her türlü yaratımın ana parçası ve gereken emeği verdikten sonra kenara çekilmeyi bilmem gerekiyor. Yüzde 100’ümle yapmam gereken şeyi yaptıktan sonra, yüzde 100’ümle onu rahat bırakmalıyım. Yine hamilelikten örnek vereceğim. Kadın hamile kalınca, hamile olduğunu biliyor ve yapması gerekeni yüzde 100’üyle yapıyor. Yani kendine iyi bakıyor. Çocuk da anne karnında büyüyor. Genellikle 9 ay 10 gün sonra doğum olacağını da anne biliyor. Dolayısıyla ben yapılacak şeyi yaptım, sonra kendime iyi bakmayı bildim. Artık gerisi zamanın işi. Ama ne yarattığımı bilmediğim zaman, onu sürekli kaşımaya başlarsam aynı karnımı kesip kesip açıp sürekli “Çocuk yaşıyor mu?” diye bakmam gibi olur bu. Bir ağacı diktikten sonra toprağı eşeleyip kökleri tuttu mu diye bakmak gibi. Keki fırına verdikten sonra sürekli fırının kapağını açıp piştiğine bakmak gibi. Oysa böyle yaparsam keke zarar veririm, ağa- ca zarar veririm, çocuğa zarar veririm.

Kendi değerinin farkında olan insan, elinden gelenin yüzde 100’ünü yaptıktan sonra iki şeyi bilir; uygun zamanda, uygun şartları oluşturmaya devam ederse emek verdiği şey kendini görünür kılacaktır. Onun zamanının ne zaman olduğunu bilmesine gerek yok. Olması gereken şey olacaktır. Altta da diğer program işler; olan şey, olmayı hak ediyorsa, hayatta var olmayı becerecekse zaten hayata gelecektir. Gelme sürecinde de benim için iyiyse olacaktır. Çünkü evren, benim yüzde 100’ümün dışında kendi yüzde 100’ü ile çalışıyor. Kişi, onu da bilir. Sabırlı insan hem birlik bilincindedir hem de “Ben değerliyim” hissinde.

O nedenle sabretmek bolluk için en önemli noktalardan biri. “Sabreden derviş muradına ermiş” diye boşuna demiyorlar. O bir bakış açısı, duruş ve güven.

Oysa genel olarak sabırlı olmak, başımıza gelen kötü olaylara karşı dirayetli davranmak gibi algılanıyor. Bu nedenle sabır, benim için aklıma kötü olayları getirdiği için olumsuzluğu çağrıştırıyordu. Ta ki şu ana kadar…

Hamileliği düşün, iyi ya da kötü diyebilir misin? Bir dönüşüm süreci aslında… Her türlü yaratım, hayatına kattığın her şey kişisel bir dönüşüm gerektirir. Doğal olarak sen de o yaratımla yaşamayı öğrendiğin bir süreçten geçiyorsun. Bunun farkındalığı ile ilerlersen, değişimi gelişim süreci olarak algılarsan bundan keyif alırsın. Değişim sürecini acı bir şey olarak algılarsan o zaman acının içine gömüldüğün bir hayatta sabır farklı tarafa geçer. Sabrın yanlış kullanılışı bu.

Acıya bağımlılık geliştirip ona tahammül etmekten bahsetmiyoruz sabır dediğimiz zaman. Yaptığın şeylere saygı duymaktan, onların gelişimine özen göstermekten ve kendine güvenden bahsediyoruz.

Sabırsızlık bolluğu nasıl baltalıyor?

Sabırsızlık yaptığın her an, çocuk büyüdü mü diye karnını deştiğin her an gibi kendine zarar verirsin. Doğal olarak bolluğunla alakalı harekete geçtiğinde kendi güvensizliğinle sürekli kendini eşelersen yaratmak istediğin şey zarar görür. Arkasında da “Güvenmiyorum, kendi yaptığıma inanmıyorum, evrene dayanamıyorum, zaman algısıyla başa çıkamıyorum” gibi durumlar olduğundan ne kadar bolluktan bahsedebiliriz ki…

Sabırsızlık kayığından inip sabır yatına binmemiz için ne yapmamız gerekiyor?

Sabır, pratik gerektiren bir şey. Tohum al ve çiçek dik. İzle, gözlemle, bak… Doğayı izlediğimiz zaman her şeyin mükemmelliğe ulaşması için büyüme evresinde olduğunu görüyoruz. Tohumu toprağa koyduğumda bitki olup yüzeye çıkana kadar ben onun büyüdüğünü görmüyorum ama onun büyümediği anlamına gelmiyor bu.Pratik.. Bol pratik…

10. HİLEKARLIK/DOLANDIRICILIK

Bu aslında histen çok bir davranış biçimi. Ama geldiği yer duygu kökenli. Hilekarlığı kısacak insanları kandırarak onlardan çıkar elde etmeye çalışmak diye anlatabilirim. Ancak hangi havuzdan balık avlıyorsan o havuzda sen de av olacaksın demektir. Kandırarak kazanç elde etmeye çalıştığın yerde bütünlüğünü bozuyorsun. Gerçeğin, hayatın gitmesi gereken yeri zaten durduruyorsun. Oynadığın oyun, sana oynanacaktır. Bizim hiç şüphemiz olmayan şeylerden bir tanesi bu… Çünkü enerji havuzu ve enerjinin titreşimi var. Kebapçıya gidip de suşi yiyemezsin genelde. O nedenle dolandırıcılık ağına girip insanları dolandırmaya kalktığında, ağı sadece onlar için bozmuyorsun kendin için de bozuyorsun.

Birisinin hilekarlıkla duygusal, fiziksel ya da zihinsel kazanç elde etmesi, kendi değerini gerçeği ile ortaya koyduğu zaman kazanç elde etmeyeceğine inandığını gösteriyor. Yani yine altında “Ben değersizim, yeterli değilim. Ben kendi gerçeğimi konuşursam, kendi bolluğumu yaratamam” gibi kalıplar var. O nedenle dönüp dolaşıp hep “Sen eşsizsin, senin ortaya koyduğun şey bizim için değerli, vakit kaybetme” diyoruz.

Hilekarlık kimsenin kendine kondurmak istemeyeceği bir davranış türü. Yani “Sabırsızım” diyen var da “Hilekarım” diyen açık açık yok.

Birçok konuda “Ben yalan söylemeden işimi yapamam ki, onlar büyük yalan değil ki” sözlerini duyuyorum. O işin olmayacağını biliyorum, çok hasta olduğunu biliyorum, o davanın üç ayda sonuçlanmayacağını biliyorum… Böyle giden bir sürü şey var. Satış işi yapanlar örneğin “Yüzde 100 doğal” diyor. Nasıl yüzde 100 doğal? Bahçeden koparıp adamın önüne mi koydun? “Hayır ama diğerleriyle karşılaştırıldığında daha doğal” diyor. Sonra da “İyi de hocam bunları söylersem nasıl satış yapacağım?” diye soruyor. Yapma ya da insanların bunu bilerek almasını sağla. Çünkü belirli bir parayı veren insan belirli bir hizmeti alma konusunda zaten seninle anlaşıyor. Ama kandırarak, almak istemediği bir şeyi sunduğunda farklı bir topa girmiş oluyorsun ve senin hayatın başka bir yöne gidiyor.

Günlük hayatın içinde “bu kadar minik” yalanlardan kaçınmanın mümkün olmadığını söylecek insanlar. Bunu rasyonel de bulmayabilirler. Nasıl çözüm önerileri sunuyorsunuz? Örneği o satışçı, nasıl ürünlerini pazarlayacak?

Gerçeği söyleyen satışçı aslında herkesten daha başarılı olan satışçıdır. “Yalan söylemeden, insanları kandırmadan para kazanamam” düşüncesi, düşük bilinç bakış açısıdır. Yüksek bilince sahip, dürüstlüğünden ödün vermeden müşterisinin karşısına çıkan ve neyin nasıl olacağını düzgün anlatan insan, her zaman o bilince uygun insanlarla çalışır ve ona göre para kazanır. Çok örneği var bunun. Bunu televizyon programcılığına da götürebilirsin, satışçılığa, fabrika yöneticiliğine de.

Hayatta sahtelikle, sahtekarlıkla kazanılmış hiçbir para, duygu bütünlüğünden gelmediğinden okşaması gereken yeri okşayamaz. Çünkü “Ben değersizim” kalıbı yüzünden yalan söylüyorsun. “Ben değersizim” yarası var, o yaranın üzerinde pansuman var. Sen oraya istediğin kadar para sür “Ben bundan keyif aldım” diyemez. Negatif duygu yükü ile hayatı yönetmek de sekiz kat palto ile sevişmek gibi bir şey. Sonra da insanlar diyor ki “Hiçbir şey bana keyif vermiyor, her şeyim var ama mutlu değilim. Hayattan hiç keyif almıyorum”. Almazsın, çünkü katman katman yaşıyorsun. O nedenle insanların parasının, malının çokluğu zengin oldukları anlamına gelmiyor. Önemli olan onun ruhuna değmesi, hayata akıtabilmesi.

…..

Bölüm 7 Sonu

Sevgimle,

Banu