one_day____by_klariso

 Bölüm 6

3. TAHAMMÜLSÜZLÜK – YARGILI DURUŞ

Tahammülsüzlük ve yargılı duruş, toleranssız olmak demek. Neden negatif duygu olarak geçiyor? Çünkü birlik bilincinin çok dışında bir durum. Bu duyguya girdiğinde sen ve başkaları var, bencillik had safhada. Oysa sistemin hiçbir tarafında tek başına değiliz. Oksijen seninle çalışıyor, elmayı yiyorsun vitamine dönüyor. Hayatında yapmak istediğin her şey için ona uygun insan ve konumlarla paylaşımda bulunman gerekiyor.

Tahammülsüz durumda, insanlara, olaylara karşı yargılı duruşa geçtiğin zaman senden akan enerjinin dışarıdaki oluşumu yarattığının farkında olmadan o insanları yok saymaya, itmeye başlıyorsun. Böylece sana gelecek olanları da engelliyorsun. Çünkü o insanlar senin etrafındaysa bir sebebi vardır… Bu çok önemli bir konu. Çünkü büyütülüş şeklimiz, gittiğimiz okullar, ailelerimiz genelde bazı şekillere yargılı durmamıza neden oluyor. Bu bizi bazı toplumlardan, kimliklerden bazı vücut tiplerinden, bazı cinsiyetlerden ayrı tutmaya başlıyor. Hayatın bana sunduğu bolluğu yargıyla geri itmeye başladığımda kendi bolluğuma ulaşmam zorlaşıyor.

Sarışınların aptal olduğuna, Kayserililerin cimri olduğuna inanmak, aklına gelebilecek her şey… Herhangi bir şekilde akla gelebilecek her türlü yargıdan bahsediyorum.

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 1 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 2 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 3 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 4 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 5 için tıklayınız

Yargılamadan uzak kalabilmek için neler yapmamız gerekiyor?

Ben salak insanları çok ciddi yargıladığım bir yerden geliyorum.

Öyle birini gördüğüm zaman kafamı çeviriyordum. Derine indiğimde kendime hiçbir zaman hiçbir alanda salak olma izni vermediğimi fark ettiğimde işin rengi değişmeye başladı. Salaklık dediğim ne? Tabii o da tartışılır. Benim salaklık dediğim, zor anladığım, öğrendiğim yerler. Oradan kaçtığımda zor anladığım yerlere tahammül etmediğimde o bölgemde hiç çalışmamış oluyorum. Sistemimin akış bolluğu da orada kesilmeye başlıyor.

Cimri insanlara tahammülsüzlüğüm var, diyelim. Cimri insanların ne olduğunu düşünüyorum da onların cimliriği bana dokunuyor? Bunun benimle ne alakası var? Adamanı parası, adamın hayatı… Belki de ben cimri gözükmemek için parayı düzgün yönetememe tarafına geçiyorum. Sadece bu yargıma tepki olarak yaptığım her türlü harcama, bolluğumun akışında delik yaratabilir.

Negatif duyguların tamamı aslında kişinin kendisiyle yüzleşmesi için bize sinyal veriyor. Çünkü dönüp dolaşıp dışarıda bir şey olmadığını, her şeyin bizimle alakalı olduğunu anladığımız yere doğru gelmekle ilgileniyoruz.

4. EGOİZM

Egoizm, bencillik değil. Bencil olmak, “Önce ben” demek sisteminin merkezinde sen olduğun için iyi bir şey. En basit örnek, uçaklardaki güvenlik anonslarında oksijen maskesini önce annelerin babaların kendine takması. Sen bayılırsan zaten çocuğuna yardım edemezsin. “Ben” demeyi bilmek ve kendini düzgün beslemek bizim için çok önemli. Bencil insan “Ben çok değerliyim. Ama aynı zamanda sen de değerlisin ve lütfen değerinin farkında ol, ona göre davran” diyor. Egoist  kişi ise “Ben çok değerliyim. Ama sen değerli değilsin, ben senden daha değerliyim” dediği bir yerde. Bu bakış açısın kişinin sistemindeki bütün dengeleri bozuyor.

Bu durum genellikle “Ben değersizim” kalıbından geliyor. Kişi, zihninde ve davranışlarında başkalarını değersizleştirip kendinin değerli olduğunu hissetmeye çalışıyor

Egoizm bolluğun önüne nasıl bir engel koyuyor?

“Ben değersizim” diyen bir insanın evrenin yüzde 100 bolluğuna açılabilmesi fiziksel ya da duygusal açıdan zor. Açılsa bile değersiz olduğuna inandığı için ya bunu hissetmemeyi seçecektir ya da en kısa sürede yok etmeye çalışacaktır. Bunu hak etmiyorum inancı alttan yürüyecektir.

5. ŞEHVET

Şehvet, kişisel çıkarlar için eşsiz ve muazzam bir yapıyı sadece maddeye indirgemek, ete dönüştürmek bizim için. Her insan muhteşem bir zihin algısı, ruhsal bütünlük ve beden yükü ile oluşuyor. Gördüğümüz her insan bu muhteşem üçlünün ortalaması. Bedeni kullanarak, bir ruhla güzellikle sevgiyi paylaşmak yerine bu muhteşemliği “iki bacak bir memeye dönüştürmek” kişinin kendini muazzamlığından uzaklaştırması demek. Şehvetle yaşanan cinsellikte enerji tü- ketiyoruz, yaratmıyoruz. Oysa aşkla yapılan her birleşmede enerjiyi katlayarak büyütüyoruz. Sevişmek aslında iki aynanın karşılaşması gibi. Karşı karşıya gelen iki aynada sonsuzluğu görebilirsin. Çünkü sürekli birbirini yansıtır, sonsuza kadar… Zihin-beden-duygu üçleminde eğer doğru karşılaşma yaşanırsa iki beden arasında sonsuzluğa kadar ulaşacak bir enerji üretme potansiyeli var. Şehvet ise aynaların birinin koltuğa birinin duvara bakması gibi…

Şehvetli olmak bazen cinsel özgürlük olarak algılanabiliyor, değil mi?

Cinsel özgürlüğüne sahip olup karşındaki insanı üçlü bütünlüğünde görüp kendi üçlü bütünlüğünle onunla birleştiğin sürece sorun yok. Ama kendi fiziksel ihtiyaçların yüzünden başka bir insanı metalaştırıp onu “kol, bacak,et ” olarak kullandığın noktada sorun var.

İnsanlar bazen “Sıkıcı sevişmeler mi yaşacağız?” diye soruyor. Zi- hin-beden-duygu bir arada olduğunda her zaman andasın ve bunun sıkıcı olmasının ihtimali yok. Onun içinde her türlü renk var.

Şehvet duygusuna giren kişi, ulaşabileceği en üst potansiyele çıkmayıp kendini açıklıkla, dürüstlükle ortaya koyması kesiyor, kendini azımsıyor. Bolluğu engellediği nokta da bu.

6. KIZGINLIK

Doğal duygulardan biri olan kızgınlık. Negatif duyguların başında gelmesinin sebebi de delilik gibi olması, kızgın insanın kafasının düzgün çalışmaması. Aslında tutkuyla aynı yeri, aynı çakrayı  kullanıyor.

Ne oluyor da tutku, kızgınlığa dönüşüyor?

Ateşle, ocağın üzerinde yemek de pişirebilirsin, evi de yakabilirsin. Ateşimi doğru kullanırsam hayatta lezzetlendiremeyceğim, pişiremeyeceğim hiçbir şey yok. Yanlış kullanırsam da çok ciddi zararlar verebilirim. O yüzden ateşi kullanmayı öğrendiğim gibi kendi ateşimi kullanmayı  da öğrenmem lazım.

“Ne oluyor da kızıyorum?” diye baktığımızda genelde altta kendimize dair negatif bir kalıp buluyoruz. Eğer, bunu bir saygısızlık olarak gördüğün ortamdan geliyorsan çocuğun senin karşında bacak bacak üstüne attı diye delirebilirsin. Ama bambaşka bir kültürden geliyorsan, çocuğunun rahatı senin için önemliyse o hareket aynı olmasına karşın sana iyi hissettirebilir.

Önüne biri arabayı kırdı diye delirip beyzbol sopası ile yandaki arabaya girebilirsin ya da sokakta herhangi bir sebeple arabayı düzgün kullanmayan birine yol vermeyi seçebilirsin. Adamın ya da kadının acil işi olabilir, kalp krizi geçiriyor olabilir, bir yere yetişmeye çalışıyor olabilir, başka bir kültürden geliyor olabilir…

Kızgınlığı yönetmek neden önemli?

Yaratmaya çalıştığım şeyi bir anda yakıp küle dönüştürebilir çünkü. Kızgınlık enerjisi alevli bir enerji gibi olduğundan aynı yangında olduğu gibi etrafı duman kaplar. Bu ne demek? Düzgün göremem, duyamam. Karşımdaki şeyi algılayamam. Çok fazla içinde durursam nefessiz kalabilirim. Bu beni fiziksel olarak çok ciddi etkileyebilir. Kalp krizine neden olabilir. Kızgınlık enerjisi fiziksel hastalıklara da davetiye çıkarır. Tansiyon ve vücuttaki iltihaplar en basit haliyle kızgınlıkla ilgili.

“Üzerine bir bardak soğuk su iç” sözü kızgınlığı yönetmekle ilgili. Soğuk duş, soğuk bir bardak su, biraz sakinleşmeyi sağlar. “Dışarıya çık, biraz nefes al, elini yüzünü yıka” önerileri doğru. Çünkü yine kızgınlıkla iletişim kurmaya devam edersem karşımdaki insanı da kızdırırım. O da alev alır.

Sakinleştiğim anda da sorunu çözmeden önce beni sinirlendiren inanç kalıbınının ne olduğunun kesinlikle bulmam lazım. Bana ne hissettirdi de kızdım? Çünkü onu bulamazsam orası tetiklendiği anda tutkuyla yönetmem gereken enerjim yine kızgınlıkla ateşlenip yaratmaya çalıştığım her şeyi tehdit altına alacaktır.

Bu durumda akla gelen sorular var. Şöyle ki, sokakta arabayı önümüze kıranlara hep biz mi anlayış göstereceğiz? Alttan alan hep biz mi olacağız?

Ben aslında karşımdaki insan için hiçbir şey yapmıyorum. Kendim için yapıyorum. Kendi enerjimi naslı kullanacağımı öğrenip o insanların beni ve hayatımı yönetmesini engellemek için hayatıma dönüyorum. O yüzden ister alttan alın ister almayın, enerjiyi düzgün kullanmayı öğrendiğim zaman bir insanla kızgınken konuşmayı da öğrenebilirim. İnsanların kızgınlıktan bu kadar korkmasınını sebebi ne? Çocukluktan beri kızgınlığımız nasıl kullanılacağı öğretilmeyen bir enerji yükü. Bunu çok fazla bastırdıımızda hayattaki tutkularımızı kaybetmeye ve görememeye başlıyoruz. İkincisi de o alana girdiğimizde birikmiş enerji yükü bizi, davranışlarımızı ele geçirmeye başlıyor. Bizi kızdıran insanlar, bizde zaten var olan bir düğmeye basıyorlar da biz kızıyoruz gibi düşünebiliriz. Dönüp dolaşıp kendimize bakmamız gerekiyor. O düğme niye orada ve ne demek istiyor?

Kızgınlık bizi bolluktan nasıl uzaklaştırıyor?

Ateşi yanlış kullandığında evin içindeki her şeyi yaktığını düşün. Ateşi düzgün kullanmadığında zaman, emek, para harcadığın her şey yok olabilir. Eğer bolluğunu yaratmak için harekete geçtiğinde kızgınlık duygusu yaptığın yatırımları bir anda kaybedebilirsin.

İyi de hiç mi kızmayacağız?

Kızgınlık duygusu düzgün yönetildiği zaman bizim için bir sorun yok. Kızdığım şeyin arkasındaki gerçeği görmem gerek. Kendimi, sevdiklerimi korumak için bazen o duyguyu kullanıp kendime ve sevdiklerime zarar vermeden anından içinden geçip çıkmayı öğrenmem gerek. Bu da duygu ustalığı gerektiriyor. Bunun için de bedenimdeki kızgınlık yükünün beni yönetmeyecek kadar az olmasına gayret göstermeliyim.

Bedenimden kızgınlığı nasıl atabilirim?

Sese yükleyip atmak, tepinmek, topraklanmak, denize girmek, banyoda suyun altında kalmak işimizi kolaylaştırır. Ama zihinsel olarak yapılması gereken temel şey kızgınlığın altındaki inanç kalıbını bulmak. Ne çalışıyorsak çalışalım üçlü sistemi göz ardı edemeyiz yani. Eğer bir duygu beni harekete geçiriyorsa zihnimle bedenimi devreye sokuyorum. Beden, beni sıkıştırıyorsa zihinle ve duyguyla çalışıyorum

6. Bölümün Sonu

Sevgimle,

Banu