IMG_2807 (1)Sağlıklı Olmak Ne Demektir?

Bedenimiz çok ilginç bir mekanizmadır. Hem olabilecek en salak manipülatif davranışları yapabilecek kadar sığdır, hem de hayatınızda olan biten her şeyi size gösterebilecek kadar net bir yansıtıcıdır.Yaptığı şeylerden biri de hayatla bağınızın ruhunuzun özüyle ve gerçekliğiyle ne kadar paralel gittiğini göstermektir. Bedenimizdeki her bölge, organ, bölüm, içimizde var olan bir duygunun dışa vurulum işlevini üstlenmiş gibidir. Bedenimizi nasıl okuyacağımızı öğrendiğimizde, hem kendi bedenimize hem de düşünce kalıplarımıza da ulaşmaya, onlara hâkim olmaya, onları değiştirmek için nasıl çalışmamız gerektiği bilgilerine ulaşmaya başlarız. Bu, kendi bedenimiz üzerinden kendimizi çözmemize yardımcı olabildiği gibi, etrafımızdaki insanları da daha detaylı ve derinden tanıyabilmemize yardımcı olabilir.

https://www.banukalayci.com/?p=1163 Bölüm 1 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1163 Bölüm 2 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1163 Bölüm 3 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1163 Bölüm 4 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1163 Bölüm 5 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1163 Bölüm 6 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1163 Bölüm 7 için tıklayınız

https://www.banukalayci.com/?p=1163 Bölüm 8 için tıklayınız

Hastalıkla hastalık olarak uğraşmak zaman kaybıdır. Ama bu konuda net olmak istiyorum. Çeşitli yanlış anlaşılmalara sebep olmak niyetinde ise asla değilim. Ben burada ‘’doktora gidilmemeli ve doktorun önerdiği ilaçlar yok sayılmalıdır.’’ demiyorum. Hatta tam tersini söylüyorum; kontrolleriniz düzenli yapılmalı, bedenin doğru desteklenip desteklenmediği sürekli kontrol edilmeli, olası bir deformasyonun en kısa zamanda bulunması için alan açılmalıdır. ‘’ Hastalık yok, her şey illüzyon, ben düşünce gücümle her şeyi çözerim ‘’ safsatasına asla girilmemelidir. Beden –Zihin- Ruh, zaten o bilinçte olabilseydi, hastalığı yaratmazdı. Çözüme, sorunu üreten zihinle asla ulaşamazsınız. O yüzden, yaratılmış ve artık kendini göstermiş bir hastalıkta, kesinlikle doktora danışılmalıdır.

İllüzyon olan, hastalık değildir. Kolunuzu bir yere çarptığınızda genelde acır. Ayağınızın üzerinden araba geçtiğinde, ayağınızın kırılma riski büyüktür. Kafanıza sivri bir şeyle vururlarsa muhtemelen kanar. Bunların hiç biri illüzyon değildir. Tabi ki bir boyutta. Ama ayağınıza paslı çivi battığında, bunu batıran, sizdeki bir düşünce kalıbının yarattığı enerji ağıdır. Tetanos iğnesi olmamak ve pansuman yaptırmamak, bu düşünce kalıbında kalıp veya kalmayı seçip kendinizi orada tutmaya çalışma çabanızdır. İllüzyon, tüm olanın bitenin arkasındaki düşünce kalıbınızdır ( tekrar ediyorum, bu söylediklerimin gerçekliği hep bir boyut için geçerlidir.): Bunu yaratmanıza sebep olan düşünce kalıbı. Bedeninizde yarattığınız her deformasyonda buna sebep olan düşünce kalıplarını bulabilirseniz, bu düşünce kalıbının hükmünü hayatınızdan kaldırabilirseniz, hastalığın oluşumunu da en derinden kesebilirsiniz.

Konu, hastalıklar olduğunda çok derin bir alana çekilebilir. Hastalık öğretisiyle gelmiş olabilir, arkasında karmik boyutta bir dünya bilgi bulunabilir. Ama ben burada, sadece en basit haliyle konuda kalmayı ve en yukardan ve en genel bilgilerle olayı gözlemlemeyi seçiyorum… Bu sebeple, bu bölümdeki anlatımları, bu boyuttan okumanız şeklinde bir ricam olacak.

Hastalığın oluş sebebi, kişiye hizmet etmeyen düşünce kalıplarını taşır olması, buna göre yaşamayı seçmesidir. Beden, kendine uygun olmayan bu titreşimle uyum sağlayamaz, beslenemez ve hastalıklar oluşmaya başlar. Hastalıklar, en kaba haliyle, ruhun kişiye bedeni üzerinden çığlık atmasıdır: ‘ Bana uygun davranmıyorsun! ‘’ diye.

Bu ses duyulmadığında, bunu yaratan en dipteki uygunsuz düşünce kalıbı bulunmadığında, hastalığı çeşitli şekillerde yaşamaya ya da baskılamaya başlarız. İlaçların da bir seviyede yaptığı budur; hastalığın semptomlarının en üst seviyede sönmesine sebep olur. Ama orada var olan düşünce kalıbı ve onun uygunsuz titreşimi, kendini ifade edecek başka bir taraf bulmaya yönelir. Burada ‘ Sakın ilaç kullanmayın’ demiyorum. Hatta aynı şeyi tekrarlıyorum; çözüme, sorun yaratan zihinle ulaşamazsınız. Hastalık baş gösterdiğinde acı veren ve rahatsız eden yönlerini baskılamak, sizin çözüme ulaşmakta yolunuzu açacaktır. O yüzden bu konuda lütfen sağduyulu davranın.

‘’ Sağlıklı Olmak’’ anlayışında, bazı yanlış inanışlar ve yanlış anlaşılmalar mevcuttur. Doktorlar ve medya, bize düzenli olarak şu kalıpları sunar:

‘’Eğer,

  • Doğru şekilde beslenirsen,
  • Sürekli olumlu düşünürsen,
  • Stressiz bir hayat sürersen,
  • Genetik bir hastalığı miras olarak almadıysan

hastalanmazsın.’’

-Tabii ki iyi beslenme ve gerekli besinleri tam olarak almak çok önemlidir. Tabii ki bu sizin olası bir hastalığı çabuk atlatmanızı ve olası bir hastalığa zor yakalanmanızı destekler. Ama zihninizde belirli bir düşünce yapısını tutmaya devam ettiğiniz sürece, herkesle aynı besini alsanız bile, o grubun içinde hastalanan yine siz olabilirsiniz.

Ayrıca, konu besin gruplarından açılmışken, olayın başka bir tarafı daha vardır: Hepimizin parmak izi ayrıdır, düşünüş biçimimiz ve hayatta var oluş şeklimiz farklıdır, hiç birimizin kaşı ya da gözü aynı değildir. Bu da başka bir bilinci yanında getirir; size iyi gelen besinler bana iyi gelmeyebilir. Sizi büyüten, rahatlatan besinler, benim için çok zor öğütülen, sindirilmesi çok zor ve özünde benim hayatımı zorlaştıran besinler olabilir. Kişisel farklılıklarınız olduğu ve olması gerektiği gerçekliğini her bilgide içinizde taşıyor olmaya özen göstermelisiniz.

-Olumlu düşünme tabii ki çok önemlidir. Ama hasta bir insana ‘’olumlu düşün’’ demek de bir o kadar saçmadır. Zaten sorunu yaratan olay hakkında olumlu düşünmeyi becerebilseydi, muhtemelen, o hastalığa yakalanmıyor olacaktı. ‘’Olumlu düşün’’ demek sorunun çözümüne davet değildir. Burada esas olan, kişinin, düşünce ve enerji bazında temizliğini yaparak, nasıl olumlu düşüneceğini öğrenmesidir.

– Konumuz stres olduğunda ise, yaklaşım yine çok farklı değildir. Öyle ya da böyle çağımızda doğan, büyüyen, yaşayan her birey, stres oluşturacak etkilere maruz kalmaktadır. Ama herkes, aynı hastalığa yakalanmamakta, ya da herkes, hasta olmamaktadır. Herkesin bedeni her duruma karşı farklı reaksiyonlar gösterir; çünkü özünde her duruma karşı her bireyin hissettikleri başkadır. Burada yine aynı yere gelmekteyiz; birey olarak hayatı içimize çekiş ve algılayış şeklimiz çok önemlidir. Buna da yön verenler, hayata bakarken faydalandığımız filtrelerimizdir.

– Genetiğe gelirsek… Diyelim ki babada genetik bir hastalık var ve ailede iki çocuk mevcut. Bu gibi durumlarda çocuklardan birinde hastalık olması, diğerinde olmaması çok olasıdır. Doktor değilim; işin bilimsel tarafının açıklaması, asla benim işim değil, amacım da bu konuda o pencereden bakmak asla değil. Ben sadece diyorum ki: Genetik olarak çocuklara sunulan şey, hastalığın kendisi midir, yoksa hücresel hafızada çocuğa geçen babanın düşünce kalıpları mıdır? Ve bir çocuk, bu düşünce kalıbını aktive ederken, diğer çocuk aktive etmediğinden birinin hastalanıp, diğerinin hastalanmaması mümkün müdür? ( Bu konuya da bu 10 yıl içinde açıklık getirdi sevgili bilim adamlarımız ve derler ki genetik işin sadece yüzde 1 ‘ini etkilemekteymiş.Hoş, değil mi)

Bu konuyu çok uzatmak niyetinde değilim… Sadece bu konu hakkında bir düşünün istedim… Verilen tüm bilgilerin yanında bir de böyle bir bilgi olsun ve kararlarınızı verirken, inancınızı geliştirirken, aklınızın bir köşesinde bunun da sesi duyulsun istedim…

Bu sebeple, bazı hastalıklarla alakalı anlatım örnekleri verdikten sonra, bu konuyu bitireceğim…

Hastalıklarla İlgili Düşünce Sistemlerine Genel Bir Bakış:

Bunlar konu hakkında verilebilecek en genel ve en yüzeysel bilgiler… Bakalım ilginizi çekecek mi?

Bağırsaklar:

Bedenin bu bölümü, hayatı ve yaşananları nasıl sindirdiğinizi size gösterir.

Kişi yaşamsal deneylerle beslenir, büyür, gelişir. Yaşanılan deneyimleri de içimize sindirip, kendi parçamız yapmak ve diğer her şeyimizle bir bütün haline getirmek bir süreçtir.

Eğer gerçekten hayatı olduğu gibi, getirdikleriyle yargılamadan kabul edebiliyorsanız, her şeyi hayatsal deneyim olarak görebiliyor, almanız gerekenleri alıp işinize yaramayanları tutmamayı becerebiliyorsanız, bedeninizin bu bölgesiyle hiçbir sorun yaşamazsınız.

Bağırsaklarıyla ilgili sorun yaşamayan kişiler genelde;

  • hayatı ve hayatsal oluşumları çok fazla eleştirmeyen,
  • kalıpsal ve dönemsel mükemmellik anlayışına çok fazla takılmayan,
  • hayatın ona sunduğunu lezzetle kabul edip, alması gerekeni alan ve işine yaramayanı zamanında tüküren

kişilerdir.

Kabızlık:

Eğer duygularınızı göstermekten korkuyorsanız, birçoğunu ya da hepsini kendinize saklıyorsanız, değişimden korkuyor ve değişimi erteliyorsanız, paylaşma sorununuz varsa, artık kullanmadığınız halde hiçbir eşyanızdan ayrılamıyorsanız, hayatı ve insanları yargılıyorsanız, bir şeyi veya bir insanı, zamanının geldiğini bildiğiniz halde bırakamıyorsanız, sizin için tuvalete gitmek, zaman zaman çok sancılı bir süreç olabilir.

İshal-Kusma:

Bir düşünceyi, bir oluşumu, ya da bir değişimi kabul etmek ve sindirmek yerine, bunu ani olarak reddettiğinizde, bu reddediş ve kabul etmeyiş, kendini bu şekilde gösterir. Bazı insanlarda bu, kendini ishal, bazılarında ise kusma olarak da gösterebilir. Sebep aynıdır.

Zihin, bunu size her şekilde gösterebilir; besin zehirlenmesi, ilaç alerjisi, yeni bir ülkenin yeni yemekleri… Olaya o boyuttan baktığınızda ve bu gerçekliğe takıldığınızda, derindeki düşünce kalıplarına ulaşamazsınız. Bu da kişinin kendi kendine geliştirdiği bir korunma mekanizmasıdır. ‘’Olayı o şekilde yaratmak bir sorun yaratıyor’’ demiyorum. Sadece gerçeklik, soğan kabuğu gibi katman katmandir. Sizin dediğiniz de kendi gerçekliğinde doğrudur. Ama ‘’olayın bir de böyle bir gerçekliği olabilir’’ diyorum sadece. Belki daha derinden bakmak istersiniz diye.

İsterseniz bir de şuradan bakın; bu eğer bir besin zehirlenmesiyse, bu bakterinin içeri girmesine, girdikten sonra orada yaşamasına, hastalık yaratmasına izin veren sizin bedeninizdir. Birçok durumda herkes, aynı yemeği yer ve sadece birkaç kişi zehirlenir. Bunun bilimsel olarak birçok açıklaması vardır: Mikrobun yerleştiği bölgenin size gelmiş olması gibi. Ama yine de çok ilginçtir.

Bu ikilinin, kendini gösterdiği bir alan daha vardır ve bu, biraz önce bahsettiğim sebeplerden taban tabana farklıdır. Düşünce sistemleri ve bedensel enerjiyle yapılan yoğun çalışmalardan sonra beden, eski enerjiyi atmak ve temizlemek için, aynı semptomları gösterir. Yeni geçilen titreşim, eskiyi kabul etmez ve iki şekilden birini seçerek temizliğini yapar.

Şişmanlık:

Çok çeşitli sebepleri vardır. Gelin bunlardan bazılarına bir göz atalım:

  • Korunma ihtiyacını gösterir. Sanki dışarıdan size gelecek tüm zararlara karşı, bedeninizin üzerine bir katman örersiniz ve böylece zarar görmeyi engellemeye çalışırsınız. Kişinin duygusal ve kırılgan olduğunu ve kendisini korunmasız hissettiğini gösterebilir.
  • Bir şey kaybettiğinizi düşündüğünüzde, zihin, bunun yerini hemen doldurmak ister. Ani kayıplardan sonra kişiler, ani kilolar alabilirler.
  • Hayat sürecindeki ani değişimlerde, kişilerin ani kilo aldığı ve verdiği görülebilir. Bunun genellikle yenilen yemekle bir alakası yoktur. Tamamen havadaki değişken duyguların dışarı yansıması, uyum göstermekte zorlanıldığının ifadesidir.
  • Çok zengin bir hayal gücünün kullanılmadığını gösterebilir. Hayal gücü mevcuttur, yaratıcı güç oradadır, ama harekete geçip yaratmak adına kullanılmadığında, bu da kişiyi şişirebilir. Bu insanlar düşünürler, hayal kurarlar, ama bunu gerçek hayata dönüştürmek için en ufak bir çaba göstermezler. Muhteşem yaratıcılıkları aksiyonla desteklenmediğinden, bastırılır, bloke olur, akışta sorun olur ve bu da fiziksel olarak gözlemlenebilir.
  • Şişmanlık, bambaşka sebeplerle de ortaya çıkabilir. Mesela; dünyaya uyum sağlamakta zorlanan bir ruh, sürekli olarak bedeni terk etmeye meyillidir. Bedende kalmak yerine, sürekli dolanır. Ruh, özgürlüğe alışıktır ve bedende olmayı sevmez. Kişi, yine bilinçsiz olarak, kendince bir korunma mekanizması yaratır ve kendini dünyada tutmak için, aynen ağırlık bağlama mantığıyla, bedensel olarak da ağırlaşmayı seçer.

Sorun her ne ise kişinin kilo almasına ve tutmasına sebep olan düşünce kalıbı her ne ise o bulunup üzerinde çalışılmazsa, kişi, aynı bir yoyo gibi, kilosunda bir aşağıya bir yukarıya gider gelir. Anlık rejimlerle kilosunu verir, sonra tekrar alır. Bu çaba da düşünce kalıpları üzerinde çalışmak da var olmalıdır.

Bölgesel Yağlanmalar:

Bel Bölgesi:

Bu bölge, tüm duyguların tutulduğu bölgedir. Bu bölgede ağrı yaşıyorsanız, duygusal bir enerji blokajının varlığından da bahsedilebilir.

Buradaki yağlanmalardan bahsedecek olursak; hayatınıza şöyle bir dönüp bakın… Sorumluluklarınızın arttığını düşündüğünüz dönemlerde, bu bölgede yağlanma olduğunu gözleyebilirsiniz. Bu arada şunu belirtmek durumundayım: Dışarıdan kişilerin incelemesini siz yapamazsınız… Yani dışarıdan kişinin sorumluluğu artmış gözükebilir ama o, bunun baskısını üzerinde hissetmiyordur; o zaman da bu konuda bedensel sorun yaşamaz. Bazen de size göre hiçbir sorumluluk artışı yoktur, ama kişinin bel bölgesinde yağlanma oluşmaya başlamıştır. Konuşun… Hikâyesini dinlediğinizde, kesin, sorumluluk hissiyle alakalı bir şey bulacaksınızdır.

Hissi şöyle birşeydir; seçtiğiniz ya da seçmek zorunda kaldığınızı düşündüğünüz bir şey, bunun getirdiği sorumluluklar sizi yaşamak istediğiniz hayattan ayırmaya başlamıştır.

Bahsettiğimiz sorumluluk hissini tanımlamaya çalışırsak şöyle bir şeydir: seçtiğiniz ya da seçmek zorunda bırakıldığınızı düşündüğünüz bir şey ve onun getirdiği sorumluluklar sizi hayattaki yaşama isteğiniz ve arzunuzdan ayırmaya başlamış, sanki özgürlüğünüzü sinsice elinizden almıştır.

Bel, isteklerin, tutkuların, arzuların konumlanma merkezidir; kişinin gücünün bu hayata çıkış noktasıdır; zevkin yaşanmasına imkân veren bölgedir. İşte bu sebeple hayata karşı tutkularınızı bastırdığınızda, ya da bu konuda kendinizi özgür hissetmediğinizde, özgürlüğünüzü kendi sınırlarınızda yaşayamadığınızda, istediğiniz şeyleri istediğiniz gibi yapamadığınızda, bel bölgesi gittikçe genişler.

Birkaç örnek verirsek;

İş Adamı Göbeği;

İş adamlarının bir kısmına bakarsanız, iş hayatlarında aktif olmaya başladıklarında, daha büyük sorumlulukların altına imza atmaya başladıklarında, yaptıkları işin, onları eski özgürlüklerinden ayırmakta olduğunu hissettiklerinde, göbek bölgesinde yağlanmanın da oluşmaya başladığını görürsünüz.

Birçoğumuzun öyle örnekleri vardır; arkadaşınızı en son üniversite yıllarında bırakmışsınızdır… Yakışıklıdır, enerjiktir, kas yığınıdır, çılgındır. Aradan geçen yıllarda, bazı haberlerini alırsınız: Babası vefat etmiştir, işin başına geçmesi gerekmiştir, yeni bir atılım yapmıştır, zekâsı işini çok büyütmesine olanak sağlamıştır, altında yüzlerce insan çalışmaktadır. Bir sonraki karşılaşmanızda, gözlerinize inanamazsınız. O bildiğiniz arkadaşınız, kocaman göbeği olan bir adama dönüşmüştür.

Kişi, özgürlük sınırlarını iyi belirlemezse, gelişim sürecinde bunun kapanına girerse, bu çok olası bir bedensel dönüşüm olabilir. Çalışılması gereken alan , kişinin ,özgürlüğü, sorumluluklarıyla birleştirerek hissetmesi olmalıdır.

Evlilik Göbeği;

Aynı süreç ve hikâye burada da yaşanabilir.

Birçok insanda, evlendikten sonra göbek bölgesinde yağlanma başlayabilir ve şöyle bir etrafınıza bakarsanız, aslında bunun pek bir sık olduğunu da gözlemleyebilirsiniz.

Bazı insanlar için evlilik, başlı başına özgürlüğün bitmesiyle aynı anlamı taşır. Ya iki kişi sürekli birbirini kontrol etmeye çabalar ya da kişi evlilikle beraber kendi özgürlüğünü kendisi kısıtlamaya başlar… Hangisi olursa olsun, sonuç hep aynıdır; göbek bölgesinde yağlanma görülür. Burada aşk ve evlilik ve özgürlük kalıpları tekrar gözden geçirilmelidir.

Annelik Göbeği:

Bazı insanlar, doğumdan hemen sonra, normal kilolarına dönerler ve sanki hiç doğum yapmamış gibi bir bedene sahip olabilirler… Ama bazılarında ise, durum tamamen farklıdır. Doğum olur, aradan aylar yıllar geçer ama kadın, koca bir göbekle yaşamına devam eder. Burada da olan şey çok farklı değildir; bazı anneler, doğumla beraber bebeğin ve anne olmanın, eski özgürlüklerini ellerinden aldığına inanırlar… Bu inanış, yaşantılarına yansır ve akabinde, bu enerji akışındaki hasar, bedende tutulmaya başlar… Bu da kendini, göbek bölgesinde yağlanma olarak gösterir. Anneliğini ‘’özgürce, kadınlığından ödün vermeden, eski hayatının zenginleşmesi ve asla ve asla kısıtlanmaması’’ olarak gören kişiler ise, doğumdan sonra, hemen eski kilolarına ve yağsız bellerine geri dönerler.

Burada çalışılması gereken kavram, yine, annelik, yeni yaşantıya uyum ve özgürlük üzerine olmalıdır. ‘’ Sen artık anne oldun’’ diye başlayan cümleleri de mümkünse, hiç ciddiye almamak çok etkili olacaktır.

Bedenin Su Tutması Ve Şişlikler:

Hızlı bir reaksiyondur. Bir şey olur ve siz daha ne olduğunu açık zihninizle tam anlayamadan, beden, kendini korumak için, korunma mekanizmalarını harekete geçirir; su tutmaya başlar. Yine aynı şekilde, ani özgürlük kısıtlanmalarında, ani hayatsal değişimlerde, benzer tepkiler gösterilebilir.

Kalça Ve Baldırlar;

Hayatlarında risk olarak gördükleri şeyleri göze alma kabiliyeti olmayan kişilerde, bu bölgelerde yağlanma oluşur. Genelde bunlar başkalarına ve başkalarının kararlarına bağımlı yaşarlar. Kendilerini tanımlarken, ‘’cesur’’ kelimesini hemen hiç kullanmazlar.

Göğüsler:

Kadınlığın, kendini ifade ettiği bölgelerden biridir. Dişilik, başkalarını besleme, vericilik, şefkat burada toplanır.

Göğüslerinden gurur duyan bir kadın gördüğünüzde, dişiliğinden de gurur duyan bir kadınla karşı karşıya olduğunuzu anlayabilirsiniz. Bu kadınlar, cinsiyetleriyle ve cinsiyetlerinin onlara getirdikleriyle çok barışıktırlar. İlişkilerinde, çok bağışlayıcı, geliştirici, anlayışlı ve vericidirler.

Sarkık Göğüsler:

  • Kadınlığınıza güvenmediğinizde,
  • Duygusal olarak başkalarına bağımlı hayatlar yaşadığınızda bu tavrınıza sebep olan düşünce kalıpları, yer çekiminden daha etkili bir sonuca sebep olur.

Göğüslerdeki Kistler:

Bu, kadının dişiliğiyle alakalı bir sebepten çok ciddi bir yara aldığının göstergesidir. Sevgide aldatılmışlık hissi, sebebini bilmediği bir terk ediliş, bunu kadınlığındaki eksiklikle birleştirmesinin sonucu olabilir.

Kadın Üreme Organları;

Yumurtalıklar:

Bu bölgenin temsil ettiği yaratıcılıktır ve eğer bu bölgeyle alakalı bir sorun yaşıyorsanız, çok büyük bir olasılıkla, yaratıcılığınızı bastırıyorsunuz demektir. Bu çocuk doğurmamak da olabilir, resim yapmamak, şarkı bestelememek ya da kitap yazmamak da olabilir. Ama kök, yaratıcılıkla alakalıdır.

Sistit:

Türkiye’ de birçok kadının sorunudur.

Yaşanılan cinsellikten, hatta yaşanmadığı halde arzu edilen cinsellikten suçluluk duyma, hastalığın kökteki sebebidir.

Bu hastalığın bedensel olarak oluşabilmesi için cinsellik, utanç ve suçluluk duygusunun aynı kapta pişmiş olması gereklidir.

Bu kişilerin, cinsellik, cinsel özgürlük, cinsel sınırsızlıklar, cinsellikten alınan keyifle barışmak gibi konularda kendilerini geliştirmeleri, hastalığa bir daha yakalanmamalarının yüzde yüz etkili sonucu olabilir.

Rahim:

Toplum kurallarını çok fazla önemseyen, insanların ne diyeceğini düşünüp, hayatını buna göre yaşayan ve yönlendiren, toplumsal düşünce kalıplarının arasında sıkışıp kalmış kişiler, bu bölge ile alakalı sorunlar yaşayabilirler.

Vajina:

Zevkin en yoğun yaşandığı ve ifade edildiği bölgedir. Fiziksel olarak tamamen seksle, cinsellikle ve keyifle alakalıdır. Seksle ve seksten keyif almakla alakalı sorunlar yaşıyorsanız, dönüp hayatınıza bakmanız gerekir. Hayattan tam anlamıyla keyif almayan, hayatın içinde keyfini ve neşesini ifade edemeyen kadınlarda, bu sorunlar yaşanabilir.

Cinsellik ve seks, ruhla çok bağlantılıdır. Cinsellik yaşanırken, keyif anında kişi, beş duyu organının algılarını tamamen kaybeder ve bambaşka bir farkındalığa ulaşır. Bu hayatı kontrollü yaşayan insanlar için çok korkutucu bir deneyim olabilir. Ve yine kontrol mekanizmalarını devreye sokarak, bu deneyimden kendilerini çeşitli şekillerde uzaklaştırırlar. Ama bu korkunun ve korunma mekanizmasının bir sonucu olarak, hayattan alınan zevk de azalabilir.

Cinselliğinizi kendi farklılıklarınızla anlamaya çalışmanız ve özgürce yaşamaya izin vermeniz, ruhunuzu da özgürleştirecektir.

Regl Dönemi:

Değişimi kabul etme yetisiyle örtüştürülebilir. Regl döneminde artık size hizmet etmeyen eskinin, bedenden atılması ve yeninin oluşması yaşanmaktadır. Eğer değişime ve dönüşüme açıksanız, bu dönemi, hiç sorun olmadan atlatıyorsunuz demektir. Bu dönemi sorunsuz atlatan kadınların, aynı zamanda kadınlıklarına sahip çıktıkları ve kadın olmaktan memnun oldukları da söylenebilir. Sorunlu atlatanlar, eminim buradan kendi çıkarımlarını yapacaklardır.

Deri Hastalıkları:

‘’ Yaklaşma, uzak dur, bana zarar verebilirsin, sana zarar verebilirim, hayatıma girme!’’ demenin başka bir şeklidir. Bazı kişiler, kendilerini oldukları gibi gösterirlerse, diğer insanların kendilerine zarar verileceklerini düşünürler. Bir çeşit korunma mekanizmasıdır. Hayatlarına zor insan alırlar. İlişkilerinde çok düşünceli ve vericidirler. Ne kadar göstermeseler de çok çabuk incinirler; bu sebeple de sanki acı, etlerine değmesin diye, sanki dışarıya bir kabuk ya da bir koruma kaplarlar. Aynı zamanda, kendilerini reddetmeye çalışmak, varlıklarını tam olarak ve bütünüyle kabul etmemek de cilt hastalıklarını tetikler.

……………………..

Bu örnekleri, neredeyse sonsuza kadar ve bütün hastalıklar için verebilirim. Ama sanırım genel bir kanıya sahip oldunuz.

Düşünce sistemlerine dayalı şifalanma tekniği, çok etkili bir yöntemdir. Kişinin düşünce kalıplarına bakılır, hastalığı neden yarattığı ya da aktive ettiği bulunur. Bu algı, zihinle ve inançla oynanarak değiştirilir. Amacını anladıktan sonra, hastalığın sesi duyulmuş demektir; hizmetini yapmıştır ve bu sebeple bağırmayı kesip geri çekilecektir.

Burada ‘’ Hastalıklar iyileşebilir’’, ‘Hastalıklar hemen iyileşebilir’’ kalıplarını taşımak çok önemlidir.

Bazı hastalıklara baktığımızda ise bizden ve genel algıdan çok daha büyük bir sebeple orada olduğu görülebilir. Bazı insanların, doğum kontratlarında bazı hastalıkları deneyimlemek için anlaşma yaptıkları bile gözlenebilir.

Burada dikkat etmemiz gereken tek şey vardır: Her ruh, kendi olgunluğunda, kendi kararlarını kendi vermiştir ve kendi öğretilerini yaratmak için, çeşitli yollar seçmiştir. Hastalıklar da bize bazı şeyleri deneyimletmek ve hatırlatmak için çok değerli araçlardır. Ne hastalığı ne de hastalığı yaşayan kişiyi, kendi sınırlı algımızdan asla ve asla yargılamamalıyız.

…..

Bölüm 9 Sonu

Sevgimle,

Banu