Dosta Veda…
‘Ben yokken de vardın, şimdi ben buradayım ve sen de varsın ve olurda bir gün gidersem, hayat beni başka bir yere savurursa içinde, yine var olacaksın… Hep sen gibi…’
Cevabımı çok net hatırlıyorum bu cümleye; ‘ Tabi ki vardım ve tabi ki olacağım. Ama senin yanında var olan ben seninle birlikte gidecek ve ben bir daha hiç kimsenin yanında O olamayacağım.’
Gerçekten öyle oldu. Gerçekten gün geldi sevgiyle uğurlama kararı aldık birbirimizi farklı bakılan pencerelerden görülen farklı yollara…
Ve ben şimdi… Tam da bugün, aradan geçen yılların sonrasında, birden ve aniden gelen bu özlemle başa çıkmaya bile çalışmadan, çok güzel bir filmi tekrar seyreder gibi, ağlıyorum…
Özlediğim kendim mi onun yanındaki, O mu? Tam olarak bilemiyorum.
Sitem yok, acı yok, pişmanlık yok… Sadece özlem var… Onun için de yapılacak bir şey yok.
‘Yeri doldurulamadığı için’ diye başlayan bir cümle kurdu geçen gün bir arkadaşım…
Cümlenin orasında kaldım zaten ben, bir adım daha ileri gidemedim; Yeri nasıl dolar ki bir insanın?
Onunla her ne zamanda ne yaşanıyorsa olan benle, tüm onları benimle yaşayan zamandaki O, bir daha nasıl bir şekilde başka insanlarla yeri dolar bir hale gelebilir ki zaten?
Her ayrılık bir ölüm belki de…
Ve her ölümde yüzlerce insan aynı anda ölüyor sanırım kendi içinde…
O ölümle hiç yüzleşmedim, hiç konuşmadım, hiç arkama dönüp bakmadım… Sanki yüzleşirsem gerçek olacak, sanki dokunursam kanayacak ve sanki hiç durmayacak hissinden hiç kurtulamadım.
Yıl oldu, yıllar oldu… Veda zamanı çoktan oldu.
Bu bir Veda mektubu Canım sana… Olduğun yer her neresi ise sevgimi sana yollamaya;
Bir insanın yanında yalnızlığım kadar özgür olabileceğimi ilk öğrendiğimde, ilk fark ettiğimde, sana hiçbir şey söylemeden gelip boğacak gibi sarıldığımda, hiç sormadan sarılmama karşılık veren sen,
Her yalnızlığımda hangi uzaklıkta olursan ol, hep hissedip bir şekilde yanımda olan sen…
Bazen kendime güvenmediğim yerlerde, benden çok bana güvenen, bazen beni benden çok seven, ‘ O yapıyorsa, o seviyorsa, o güveniyorsa bir bildiği vardır’ diye kendimi daha çok sevmeye, daha çok güvenmeye, daha çok geliştirmeye hep karar veren ben.
Beraber kahkahayla boğulduğumuz her anda boğulmayayım gerçekten diye uğraşan hep sen, her korkumla savaşırken sadece orada olmanın bile yetmesiyle hiçbir korkuma bir parçamı bile bırakmadan yıllarca yoluna devam eden ben…
Kim ne derse desin hep sen olmaya karar veren hep ben olmamla suratında kocaman bir tebessüm taşıyan sen…
Sarılmaya hiç doyamadığım, sohbeti hiç bitiremediğim, eğer dans ediyorsam bu hayatta, bu hayatla, en iyi ortakla bunu öğrendiğim için kendimi hep şanslı sayan ben…
‘ Şans yoktur Banu ve eğer varsa bile senin ona ihtiyacın yok.’ diyen sesin ne kadar kulağımdaysa şu an, özlemimde bir o kadar yanağımda minik bir damla…
Ben bugün, buradan, bana yaşattığın her şey için, hissettirdiğin her his için sana teşekkür ediyorum… Ve seni affediyorum.
Ben buradan, sana yaşattığım her his için… Kalbimin en derininden, sana karşı olan her anımdaki sevgi yerinden senden özür diliyorum. Ve kendimi affediyorum…
Canım…
Her nerede isen, her nasıl gülüp, her nasıl bakıyorsan hayata… Yolun hep aydınlık, anın hep neşe, karşılaştığın insanlar hep en güzelleri, en mutluları, en kıymet bilenleri olsun… Dualıyorum.
Seni seviyorum…
Hem seni, hem kendimi hem de bize bağlı olan her şeyi tam şu an… En sevgimle… Özgürleştiriyorum.
Sarılıyorum… Sarılıyorum… Sarılıyorum…
Ve artık… Öldüğümüzü kabul edip, yeniden doğmaya gidiyorum.
Şubat 2010
Yorumlarınızı bizimle paylaşmak ister misiniz?