man-1156619_960_720

Maskeli Balo

Kaçmak istiyorum bazen; her insan gibi…

Kaçmak, hiç olmak, yok olmak… Hiçbir şeyle ilgilenmemek, hiç kimseyle konuşmamak, hiçbir şey yapmamak… Hiç… Öylesine hiç olmak…

Sahip olduğum bütün kimliklerden soyunmak, çırılçıplak kalmak, seçimler yapmak zorunda olmadığım yerde ve anda olmak, insanların yokluk benim sonsuz varlık dediğim ana uzanmak, uzanıp orada kalmak, hiç çıkmamak…

‘’Beden yorulduğu için mi uyuduğumuzu sanıyorsunuz? ‘’ demişti bir gün bir hocam… ‘’Ruh kimliklerin ardına saklanmış o kadar büyük saçmalıklarla ilgilenmek zorunda bırakılıyor ki yaşam içinde, bedeni terk edip keyfine bakmak istiyor, sonsuzluğunu yaşamak için alan açıyor, bunun adına uyku, o anda yaşadıklarına rüya diyor…’’ demişti… Ne kadar doğru demişti benim içimde kendince…

O gün bir seçim yapmak istemiştim; ya sonsuza kadar uyumayı seçecektim bu ‘–meli’, ‘-malı ‘ların bize dayatılmaya çalışıldığı dünyanın içinde, ya da… Uyanıkken ruhumu sonuna kadar doyurup, ruhumun istediklerini dünya düzleminin üzerinde uyanık olduğumu sandığım anlarda verecektim… Yaşayan ölülerden olmamak, ben olmak için bedenimin fişini çekip uykuya dalmamak, özgürlüğümü rüya içinde daldığım uykuda yaşamamak için…

Oyunu bilirken… Oyunun kurallarını bilirken… Her gün değişik realitelerde ve gerçekliklerde dolaşırken… Kimliklerin ardını görüp, dolapları döndürmeden arkasını görürken, hiçbir şeyi bilmiyor oyunu oynamak… Olasılıkları görüp, her türlü olasılıkla tamam olmak, ruha zarar vermeyen her gerçekliğin farksız sevgide olması, kızmadan kızar gibi yapmak bazen… Önem sırasının gerçeklikteki kalabalıklara uymaması zaman zaman… ‘’Ben oynamak istemiyorum artık ya…’’ demek istiyorum… Kenara çekilmek, ruhuma sarılmak, ruhumun her parçacığıyla bir olmak, geldiğim yere geri dönüp orada kalmak… Susmak ve bir daha hiiiiç konuşmamak…

Bir şeye başladığında asla bitirmeden bırakmayan tarafım sonra ele geçiriyor beni tekrar… Bir şeyi yapınca en iyisini yapmak için yüzde yüzüyle sözü olan tarafım da ona eşlik ediyor… ‘ daha dur, karpuz keseceğiz ‘ sesleri yükseliyor kahkahayla…’ve unutma, bunların hepsi rüya içinde rüya, uyan ve uyandır dokunabildiğin kadarına, parti var sonunda’ sesleri yanımda…

Hayatımda her şeyin muazzam olması, işimin, eşimin, oğlumun, hayatımın, dostlarımın, bedenimin beni yüzde yüz mutlu etmesi değil bahsettiklerim… Bunları yaratmak ve yaşatmak için verdiğim çaba değil… Dönüp baktığımda bu yolu açmak için temizlediklerim, yaşadıklarım ve yaşattıklarım değil… Sadece… Çok önemli her şey ve bir o kadar da değil çığlığı atmak istiyorum boşluğa;

Ruhunu yalanla sattıktan sonra, özüne sahip çıkıp dolabındaki kıyafetlerin kadar beslemedikten sonra, yatağına aldıklarını sayıp gönlüne girebildiklerin bir elin bir parmağını geçmedikten sonra, iş dediğin için gününü ve çocuğunun anını maaşına denkleştirdikten, evim dediğinin içinde ruhunu soymadan, kan bağı için can bağlarını kestikten, sevgi adıyla sömürmekten beslendikten sonra… Gözünü kin, kalbini taş, bedenini kibir, hissini değersizlik, aileni mutsuzluk, dilini acı sözler, gözünü kontrol etme arzusu bürüdükten sonra… Sevginin esemesi okunmadığı zamanlarda… Nedir uğruna yaşadığınız demek istiyorum bazen bağıra bağıra…

Sonra duruyorum… Kendi hayatıma bakıyorum kendi kabuğumda… Susmak istiyorum… Hiç konuşmamak… Öylece susmak… Kendimi bırakmak, bulamayacağımı bildiğim anlamları aramaktan vaz geçmek…

Neden bir kardeş diğerini öldürür, nasıl bir anne çocuğunu satar, nasıl bir baba kendini düşünürken evladına hiç yatırım yapmaz, nasıl bir arkadaş diğerini iş uğruna –para uğruna yalanlara boğar… ? Nasıl yüzüne gülerken bir insanın, sevdim dediğinin arkasından-gözünün içine bakarak iş çevrilebilir? Ve nasıl bir ruhun fiyatı bir kilo altından eksiktir?

Nasılları bilen tarafım giriyor sonra devreye… İnsan deneyimini kutsayan, anlayan, bu deneyimlere sonuna kadar saygı duyan, dünya düzlemi üzerinde her türlü deneyimin var olduğunu ve buna imkan veren muazzam yapımıza sonsuz saygı duyan… Sinirlenemeyen, üzülemeyen, kızamayan tarafım… Nefes… Nefes…

İşte o zaman çok özlüyorum arkadaşlarımı…

Maskelerinin ardına geçmiş, maskeleri yüzüne yapıştığı için kendini maskeleri zanneden, bir gün onlardan oyun bitince rolden çıkacaklarını bildiğim, yine sarılacağımdan emin olduğum, ama şu anda hayat denilen rüyada kostümlerini tenine giymiş gerçekliğimin bazı oyuncularını…

Neydi bu? Bilmiyorum… İç döküş… Her türlü hissime izin veriş… Her duygumu paylaştığım gibi, bu duygumu da paylaşma isteği, neysem onu kabul etme, kabul ettiğimi deklare etme, akan suya tutunmadan geleni salıverme arzum belki de…

Ağustos 2011