banu_sensizolmaz_banner

Ama Onlar Benim…

Seneler önceydi. Öğretmenlik yaptığım yılların belki de başlarıydı. İstanbul’un göbeğinde öğrencilerinin sınavla alındığı bir devlet lisesinde çalışıyordum. Sabah kalktığımda korkunç bir yağmur vardı ve neden olduğunu şimdi  bilmediğim bir sebeple erkenden hazırlanıp okula gittim.

Okul bomboştu. Sakinlik….

Çayımı yaptım ve muhteşem yağmuru seyretmeye başladım… Ama biraz sonra içerden gelen sesler bana okulda yalnız olmadığımı hissettirdi.

Benden başka okulda kim var diye gezinmeye başladım… İşte o zaman karşılaştık onunla…

Ayakları çıplaktı, çoraplarını ve ayakkabılarını kaloriferin üzerine kurumaya bırakmıştı. Elindeki kitaptan gözlerini kaldırıp bana baktığında gözlerinde en ufak bir utanç belirtisi olmamasına bayılmıştım.

Sınıftan çıktım. Ona da bir çay yapıp geri döndüğümde tekrar ayakkabılarını giymiş olmasına şaşırdım. ‘’ Ama Hocam, size saygısızlık yapamam öyle oturarak’’ dedi. Saygı ve çorap? Gülüştük. Çoraplarını tekrar kurumaya bıraktığımızda sohbetimiz derinleşmişti.

Okulun en çalışkan öğrencilerinden biriydi. Okula yürüme mesafesinde 45 dakikalık uzaklıkta yaşıyordu. Okulu kazandığında ailesini endişelendiren tek şey okula gidip gelebilmesi için gereken yol parasını bütçelerinden ayıramayacak olmalarıydı. Her şeyi konuşan ve birbirine çok değer veren bir ailesi vardı. O, okula yürüyerek gidip gelebileceğini söylediğinde okula kayıt yaptırmamaları için bir sebep de kalmamıştı.

Büyüme çağındaydı ve sürekli kıyafetlerini yenileyebilecek durumları yoktu. Son zamanlarda babası servisle işe gittiği için kendi paltosunu ve ayakkabısını oğluna vermişti. O hırkayla idare edebiliyordu ama yine babasının verdiği bot yağmurda su alıyordu. O da çözümü bütün gün ıslak ayaklarla dolaşmamak için okula sabah çok erken gelmekte bulmuştu. Böylece arkadaşları gelmeden onları kurutuyor, günü öyle geçiriyordu.

Hayran olmuştum. Ona, onu böyle yetiştiren ailesine, kendine ve ailesine böyle sahip çıkmasına, konuşurken dimdik konuşmasına, kendine olan güvenine… Hayran olmuştum…

O gün benim hayatımda da birçok şey için dönüm noktası oldu, artık hiçbir eşyama aynı gözle bakamamaya başladım.

Sizden de bir başka bakabilir miyiz acaba beraber diye bir rica da bulunsam?

Hava soğuk, ev sıcak… Ya da hava sıcak ev serin… Keyifler muhtemelen yerinde…

Şöyle evin içinde gezer misiniz benimle? Dolapların her rafında küçük küçük seyahatler yapar mısınız ya da?

Ne kadar çok kıyafetiniz var değil mi?

Belki bir gün giyerim diye aldığınız, asla üstünüze geçirmediğiniz, orda olduklarını bile unuttuğunuz ne kadar çok kıyafetiniz var. Artık büyük gelen, artık küçük gelen, tekrar kilo alırım-veririm diye senelerdir orada duran??

Botlarınız, ayakkabılarınız, paltolarınız, kazaklarınız, şapka, eldiven… Çok para verdiğiniz ve atmalara kıyamadığınız. Hepsine bir göz atın… Sizin belki iki yılda bir sıra gelir de giyerim diye elde tuttuğunuz bir botun 3 sene boyunca belki her kış günü bir insan tarafından giyilebileceğini ve o insanın hayatını nasıl değiştirebileceğini hiç düşündünüz mü?

Doğru insanın eline geçse o ayağın ısınıyor olmasının o insanın hayatını nasıl etkileyebileceğini?

Özel okullarda burslu okuyan ne kadar öğrenci olduğunu biliyor musunuz? Ya da üniversiteyi dereceyle bitirdiği halde staja giyecek kıyafeti olmadığı için kaç çocuğun büyük ve parlak şirketlerde işe başlamadığını? Yorganları olmadığı için ya da kaç ailenin üst üste giyinerek ve bazen de beraber yattığını… Ve bu insanların bir çoğunun aslında aramızda dimdik yürüyen insanlar olduğunu.

Kimseyi acındırmak için anlatmıyorum bunları… Ne haddimize…

  • Evinizde tuttuğunuz ve asla işinize artık yaramayan, neden bile tuttuğunuzun farkında olmadığınız, size hizmet etmesi gereken yerde sizin hizmet etmeye başladığınız eşyalarınızı bir gözden geçirelim istedim belki…
  • Bu artık sizi hiç bağlamayan eşyaların başka insanların hayatını nasıl etkileyebileceğini bir düşünün istedim …
  • Doğru insanlara gitmesi için verdiğiniz küçücük bir çabayla insanları nasıl mutlu edebileceğinizi bir hayal edin, mutlu olan insanların hayatları içinde nasıl değişebileceğini, o mutluluğun içinde yaşadığımız küçücük çevreyi nasıl etkileyebileceğini.
  • Siz hiçbir çaba göstermeden, hiçbir işinize yaramayan ve hiç kullanmadığınız şeyleri insanlara hediye ederek bunu gerçekleştiriyor olmanın tüm bunları yapar olabilmesinin muazzamlığını deneyimleyelimi düşlüyorum ya da tebessümle…

Yani… Bir düşünün… Bir bakın…

Size gelmiş ama sizin olmayan her şeyi sonra da sahibine ulaştırın…

Banu

Ocak 2010