IMG_3694

Zombiler Cumhuriyeti

Seneler önce festivalde bir film seyretmiştim. Festivalleri severim ama filmleriyle aram çok iyi değildir. Ama bu filmi seyretmek içinse o seyrettiğim yüzlerce boğucu film, inanın değdi diyebilirim.

Bir adam ve en yakın arkadaşı savaşta esir düşüyorlar. Çocukluğundan beri beraber büyümüş bu iki insan esir kampında da birbirlerine yoldaşlık yaparken onları panikle evlerinden bekleyen eş ve çocuklarının da görüntülerine bağlanıyor arada film. Neyse, içinde bulundukları esir kampının başı, manyak olan kötü adamın bir gün canı sıkılıyor ve arkadaşlardan birine şöyle bir teklifle geliyor;

‘’ Sana karar vermen için bu akşama kadar süre veriyorum. Akşam olduğunda sizi koğuşlarınızdan aldıracağım. En yakın arkadaşını elimde tuttuğum sopa ile hepimizin gözü önünde öldürmeye karar verirsen sen hayatta kalacaksın, yok yapamam dersen, akşam ikinizi birden kurşuna dizdireceğim.’’

Adamın tüm günü nasıl kıvranışlar içinde geçirdiğine tanık oluyorsunuz bu arada izlerken. Ve sonuçta kendince en mantıklı karara varıyor; arkadaşını öldürecek, böylece ikisi birden ölmemiş olacak, böylece hem kendi eşi ve çocuğu hem de arkadaşının eşi ve çocuğuna bakan birisi olacak eğer kamptan kurtulursa. Ve film araya girmeden önce o elindeki çivili sopayla, kahkaha atan bir dünya vahşinin arasında bir adamın en yakın arkadaşını parçalamasını, o arkadaşın anlayamaz gözlerle ama sessizce ona bakışını, en sonunda ‘bir şey yapıyorsan bir bildiğin vardır ‘ demesiyle gözleriyle, hala güven ve sevgide ölüsünü seyrediyorsunuz. Ve film araya giriyor… Devamından ve sonundan hiç bahsetmiyorum.

Adamın verdiği kararı da tartışmıyorum; bir zihnin verebileceği en mantıklı kararı verirken içinden geçilmesi gereken belki de en zor deneyimlerden birini yaşadı. Benim burada anlamadığım, verdiği gerçekten mantıklı kararın sonunda en yakın arkadaşını bu kadar hunharca öldürebilen bir insan, asla yapmayacağı bir şeyi bu kadar vahşice yaptıktan sonra, bir daha aynı adam olabilir mi zaten karısına ve çocuklarına sarılırken? Ya da arkadaşının karsının ve çocuğunun gözlerinin içine hangi diklikte bakabilir? Aslında arkadaşını öldürürken orada, kendisini öldürmemiş midir çivili sopayı tutan olmakla? Evine dönse bile, o evden çıkan adam olarak dönebilir mi ki acaba? Birisi ölmüş ve gömülmüşken, diğeri gömülmeyi senelerce dışarıda bekleyecek ve içten içe kâbuslarında ve gününde çürümeyecek midir? Her aynaya baktığında gözbebeklerinde kan görmemek için bir süre sonra kendisiyle görüşmeyi kesmeyecek midir?

Çok etkilemişti bu film beni… Hala da önemli kararların arifesinde, zihnimin verdiği en mantıklı kararlarda, hep kalbimi de çağırırım yanına… Beraber çalışmalı sanki ikisi, yoksa zehre çevirebiliyorlar geçmekte olan her saniyeyi.

Korkularımızla kararlar verip benliğimizden uzaklaştığımız her an yaşayan ölüler efsanesine bir tanesini daha katıyoruz sanki. Donuk bakışlarından tanıyabilirsiniz bu kalabalığın üyelerini.

Her aynaya baktığınızda, gözlerinizi kaçırmadan ‘seni seviyorum’ diyebileceğiniz günler toplamı olsun ömrünüz. Bu da andan ana dileğim hepimize…

Tüm sevgimle,

Banu

Aralık 2003