ESS_ShaktiDance_creditElenaRay

Yolculuk..Önce Kendime….

2005 yılında, on gün ortadan kaybolmamı gerektiren, kendi gelişimim için yapacağım bir çalışma öncesinde, annelik ve sorumluluk, ben -bencillik –egoistlik kavramlarıyla boğulup kararsızlık anının en derininde yazdığım bir yazıyı buldum… Bu kitapta olmazsa olmaz dedim.… Aşağıda Okuyabilirsiniz.-)

Gitmekle kalmak arasında, bir karar verme aşamasında, baktım ki ben duruyorum yine ortasında..Ben ve ben olduğunu zannettiğim doğrularım, inanmam için zorlandırıldıklarım…

Ben özgürümün sınırları neydi ki hayatta?

İstediğini yiyip içmek mi?

Canının istediği gibi giyinmek mi?

İstediğin insanlarla görüşmek, istemediklerini görmemek mi?

İstediğin işi yapıp, istemediğini reddetmek mi?

İstediğin müziği, istediğin şarapla dinlemek mi?

Ne istediğini bilmeye karar verebilmek mi?

Güne yalnız uyanmak ve yalnızlığında solumak mı, hayata, ‘’hiç yoktan karışanın yok’’ demek mi?

İstediğin saatte yatıp, istediğin saatte uyanmak mı?

İstediğin kitapları okurken bir sesin yükselmemesi mi yoksa?

Çılgınca sarılırken bebeğine, istediğin her anda ona sarılacağını yine aynı tebessümüyle bilmek mi? Her istediğinde onun yanına yatıp, terlemiş saç diplerini teker teker öpemeyeceği bilsen de öpmek istemek ve denemek   mi?

Hangi filme gideceğine karar verip, mısır ister misin yanındayı bilmek mi?

İstediğin saatte gecenin bir yarısı bir sevdiğinin yanında olabilmek mi?

Hepsi mi yoksa? Ve sonrası hiç bitmez mi ruhta?

Daha özgür, daha özgür olmak isterken uçuşta…

Sana deli dese de biri, sadece kendi kafanı okşayacağın ve kendinle konuşacağın, dertleşeceğin, hiç ama hiç kimseyi düşünmeden kendini seveceğin bir zamanı yaşamak?

Kendi yalnızlığında yollarda kaybolmak bazen, sonra yolu bulmak… Kahkahalarla… Kaybolmuşlukta yaşananları unutmadan, yine buldum yolumu diyebilmek gururla?

Her şeyi göze alabilecek gibi sınırsızca sevebilmek kendini, tek göze alamadığının kendini kaybetmek olması kadar sevebilmek?

Ve bunu bilmek ve bunu istemek miydi yoksa özgürlüğün alt kümeleri?

Çok mu kötüyüm ben şimdi?

Ve sonra en sevdiğine sarılmak, onun kendinden çıktığına inanamadan bakmak, gözlerinin içine, ’’ben doğru bildiğimi yapıyorum ve senin doğru bildiğin her şeyi yaparken yanında olup, arkanda durup, eğer yalpalarsan bir gün yolunda tek nefesinle koşup bakacağım gözlerinin içine, alıştığın sevgi yükseltecektir seni yine göğe, benden çıktığın anki yükseklere’’, diyebilecek kadar, bu özgürlüğü ona verebilecek kadar, tüm kavramlardan kurtulup, onu kendine yollamayı isteyecek kadar sevebilmek miydi yoksa?

Hiç kendimi düşünmeden değil, çok kendimi düşünerek; doğurduğum miniğimin korkmadan uçabildiğini seyrederken günün birinde, bir ağacın dibinde oturup onu seyretmektense, her istediğimiz de beraber uçabilmeyi istemek olabilir mi ya da?

Uçmak önce… Ve en sevdiğimi bu hayatın- yere basan doğruları- içinde yetiştirmektense özgür ruhuna yol vererek yol alabilmeyi göze alabilecek kadar sevmek kendimi… Kendim uçmayı beceremezsem ona asla yol gösteremeyeceğimi bilmek ve de belki…

Gitmekle kalmak arasında, bir karar verme aşamasında, baktım ki ben duruyorum yine ortasında… Ben ve ben olduğunu zannettiğim doğrularım, inanmam için zorlandıklarım…

Zorlandıklarımı bir kenara fırlatıyorum en sonunda,’’Ben böyle olduğun için zaten çok mutluyum senin yanında’’diyen oğluma sarılıyorum. ‘’Ben mutluyum, endişelendiğin ben değil, bensiz geçireceğini düşündüğün saatlerin, ama sen gerçekten kendinleyken ben hep sendeyim’’

Duyuyorum…İnanamıyor ilk önce içim sonra rahatlıyorum…

Hangimiz hangimizi büyütüyoruz? Gülüyorum. O soruyu başka bir zamana bırakıyorum… İçim rahat, bolca merakla, kendi doğrularımı, sadece kendime dair, bulmaya gidiyorum… Kendimle baş başa, sakin sakin düşüneceğim köşeme çekiliyorum…

Banu

Ocak 2005