people-2562102_960_720

Maskelerin Ardında…

Öz birşey… Kimlikler tamamen başka birşey…

Özünde tüm insanlar muhteşem bir tanrısallığın parçacığını taşıyorlar; bütünlük, keyif, coşku, mükemmellik, ben farkındalığının gücü ve herşey…

Kimliklerde ise ailenin öğretileri, içine doğulan zamanın kısıtlayıcıları, toplumun kuralları, zamansal öğretiler, tüm bunlara getirdiği doğru ve yanlış algılarının sebep olduğu travmalar ve her şey…

Kişi öze uygun olmayan düşünce kalıplarını taşırken eylemlere ve yaşantılara yargılar oluşturmaya başlar,bu yargıların penceresinde yaşadığı olayları iyi ve kötü diye tanımlar. Kötü olarak adlandırdığı yaşantılar ise ona kalıpların penceresinden kötü hissettiren deneyimlerdir. Yargıların yarattığı enerji alanındaki bu sıkışma kişinin yaşadığı deneyimlerden işine yarayan ve onu büyüten deneyimleri alıp işine yaramayan deneyimleri bırakmasını engeller-onlara sıkı sıkı sarılır;onlarla kendini tanımlamaya başlar… Ve bu düşürücü hisleri hayatında ve enerji alanında taşır olmak kişiyi bazen yavaş yavaş bazense çok daha hızlı güçsüzleştirir… Bu sefer de özün üzerine tabakalar yerleştirmeye başlar;korunma mekanizmaları…. Canı yanmasın, kötü hissetmesin , hissederse yeterli kadar gücü olmadığından başa çıkamayacağına dair inancıyla özünün üzerine katman katman giydiği bu sahte perdeler onu daha hissiz, daha duygusuz, daha saldırgan ve daha özden uzak hale getirirken gözdeki feri de yavaş yavaş söndürür…

Öze uygun olmayan inançların dış dünyada kendini göstermesi kişinin o inançla ilgili olaylara sahte – özünün tepkilerinin tamamen dışında tavır ve tutum almasına sebep olur. Paranın zor kazanılacağına inanan kişi buna uygun tavır ve tutum içindeyken , para kolay kazanılır diyen kişi daha öğrenmeye açık davranır gibi… Güzel olduğuna inanan bir kadının oturması ve konuşması, kıyafet seçimi ve insanlara davranışı tamamen farklıyken , çirkin olduğuna inanan bir kadının halleri tamamen farklıdır; tüm bunlar da yetmiyormuş gibi altta kanayan bir yara gibi duran işe yaramayan inanç o konu hakkında kim konuşsa kişinin canını acıtır, havadan nem kapmasına sebep olur; farklı tepkiler vermesine ve ilişkilerini bu inançla şekillendirip kendini bu şekilde tanımlaması ve insanların onu bu şekilde tanımasına sebep olacak davranışlar ağını hayatına örmesiyle de son bulur….

Tavır ve tutum davranışlara dönüştükten sonra da artık yavaş yavaş bu davranışlar alışkanlığa dönüşür ve sahte kimlik artık kişinin toplum içindeki kimliği haline gelir.

Ben yetersizim, ben değersizim, insanlar kötü ve güvenilmez, ben yeteri kadar iyi- güzel- başarılı vs değilim, erkekler zalim, kadınlar anlaşılmaz, zengin insanlar duyarsız , yaşam adil değil , vs vs gibi kalıplar ve bu kalıplara inanmayı seçen bireyler de yavaş yavaş kendi potansiyellerinden uzaklaşırken tüm ilişkilerini bu sınırlayıcı ve özün muhteşemliğinden farklı şekilde yönetmeye başlarlar.

Özünde her bireyin muhteşemliğini görmek ve bilmek bu durumda iyi yönetilmesi gereken bir durum olmalıdır; kişi özünde saf sevgiyken onu görmeli , onu bilmeli, yargısız ve derinden kişinin özü sevgiyle desteklenmeli ama sahte kimliklerle kurulan ilişkide kimliklerin özden önce ve yüksek sesle konuşabileceği gerçeği bilinmelidir….

Bu ne demek?

Muhteşem bir ruh çok küçük yaşlarda yaşadığı ağır fiziksel şiddetin sonucunda kendini kapatmış, yaşadığı acılara dokunmamak için yarattığı sahte kimlikle bir tecavüzcüye, bir katile, bir işkenceciye dünüşmüş olabilir. Buna dünüşürken bir dünya alışkanlığı ve kendisine dair inançları derisi gibi zannederek üstüne giymiş olabilir. Burada yargıya girmeden özü görmek, ama mümkün olduğu kadar kimliklerinden uzak durmak gerekir. Kişi bu kimliklerin kendisini tanımladığına ve o olduğuna inandığı sürece çünkü öldürmeye, tecavüz etmeye ,vs devam edecektir.

Bu örneği yaşamın içinde her şekilde büyütebiliriz; değersiz olduğuna inanan kişi ona değer verdiğinizde anlamaz, sizin salak olduğunuzu düşünebilir, kendine değer vermeyi bilmediğinden etrafına nasıl değer vereceğini bilemez, ona değersiz davranmanız için sizi zorlar, her söylediğiniz söz özünden önce üzerindeki zırha çarptığından içeri girmez, olur da girerse altta acı veren bir yara olduğundan – söz öze değil yaraya bastığından alınır, gücenir, kızar, öfkelenir ve kendince çığlıklar atmaya başlar….

Özden yayılan frekans ve titreşimler kişinin bağlanacağı yeri belirler; aynı aranan numaranın çalacağı telefonu belirlemesi gibi kişi de yaydığı titreşimle hayatına çektiği kişileri ve maddeleri ve olayları belirler. Bu da her birimizi bu kişilerle neden karşılaştığımız konusunda düşündürtmelidir.

Ama her zaman değil…

Apartmanın en üst katlarında yaşayan kişinin asansörde her katın sakinleriyle karşılaşabilmesi gibi enerji seviyesinin üst katlarında yaşayan kişi de hayat yolculuğunda her titreşimin insanlarıyla karşılaşabilir .Burada kişinin işi sorguyla değil ama saygıyla her karşılaştığı bireyi sarmalamak, selamlamak ama kendi katının huzurunu sahte kimliklerden arındırıp, onların gerçekliğinden uzak kendi gerçeğine sahip çıkmak olmalıdır.

Hep keyif ve coşkuyla sabahın huzuruna uyanma kişinin en büyük tutkusu, özünün güzelinde yaşamak maskelerden uzak kişinin kendine verdiği en büyük söz olmalıdır belki de farkındalığın en yükseklerinde…

Her bireyin özüne sonsuz hayranlık ve Sevgimle,

Mart 2012