heart-shaped-earth-1386

 

 

Ne zamandır Siteye yazı yazamadığımı biliyorum.-)

Bu ara öyle gerekiyor, bu ara yazmaya başalasam duramayacakmışım gibi geliyor…

Yazmadan durmayı seçiyor olmam , olabilmem komik oluyor tabi bu durumda… Ama olsun…

Bu yazı nereden çıktı derseniz, bir sene kadar önce Sevgili Halime Sürek Kahveci ile sohbetimizden…

Pozitif dergisinde Ocak sayısının dört sayfasını bize ayırmışlar… Sohbetimize.. Kendilerine teşekkürlerimle,

Paylaşıyorum bizimle,

Sevgimle,

Banu

……………………

Dünyanın kaosundan kurtulmak için ne yapmalıyım?

İkili ilişkilerde, karşımıza çıkana merak ve keşif duygusuyla bakıp kendimizi büyütecek ipuçları aramak keyifli. Peki ya duyduğunuz patlama, bombalama haberlerine de aynı “keşif” duygusuyla yaklaşıp farkındalığa dönüştürebiliyor muyuz?

Kişisel Dönüşüm Koçu Banu Kalaycı, “Dünyanın kaosundan kurtulmak için ne yapmalıyım?” sorusuna şu soruyla cevap veriyor: “Sen bu patlamaların, kaosun olduğunu kabul ederek bunun yanında gözlemci ve şahit mi olacaksın yoksa yine bunların olduğunu kabul ederek bu düşünceleri beslemeyi kesip kendi barışın, huzurun ve güvenin için mi çalışacaksın?”

……………………….

Rahat nefesler alıyoruz, karşımıza çıkanın bizi büyütmek ve iyileştirmek için orada olduğuna inanıyoruz, rastladığımız kişiler bizim hangi özelliklerimizi aynalıyor diye yüzümüzde kocaman bir gülümseme ve içinde çocukça bir heyecan barındıran merak duygusuyla parmak ucunda yürüyerek etraflarında şöyle bir tur atıyoruz… Büyüyoruz, gelişiyoruz, büyüyoruz, gelişiyoruz… Sonra, bir bombalama ya da taciz haberi duyuyoruz! Televizyon izlemesek bile sosyal medya kanallarından, bindiğimiz dolmuştaki haber bülteninden gözümüze, kulağımıza, içimize sızıyor. İçimizde büyüyen öfke duygusu ve güvenlik endişesi, değil mi?

Size de öyle oluyor mu bilmem ama ben ikili ilişkilerde “gerçek” diye önüme çıkanlara biraz merak ve keşif duygusuyla yaklaşabilirken patlama ve bombalama haberlerine karşı o kadar “mesafeli” olamıyorum. O nedenle koydum merak duygumu heybeme ve Banu Kalaycı’ya gidip “Yine ben geldim. Bu patlamalar, bombalamalar, günlük siyasetin bağırgan dili karşısında güvenlik hissimi yukarıda tutmak için neler yapmalıyım?” diye sordum. “Kişisel dönüşüm” alanında çok sayıda eğitime katılan, metafizik alanında birçok ünlü eğitmenle çalışıp onların Türkiye’ye gelmelerine de ön ayak olan Kalaycı, gülümseyerek “Dünyanın kaosundan korunmak için neler yapmalıyız sorusunu sorduğunda, dünyada kaosun var olduğu bir gerçeklikte yaşadığından yola çıkıyoruz. Amacın kendimizi kaostan korumak, bunu öğrenmek ve bunu deneyimlemeye çalışmaksa ilk yarattığın, şey kaosun içinde olmak” diyor. Yani biz gerçekliğimizi kendimizin yarattığına inanıyorsak o zaman bu kaosu da biz yaratıyoruz. Bunu anlıyorum ama dışarıda olan patlamalardan, bombalamalardan nasıl korunacağız? Güvenlikte olduğumuz hissini nasıl yukarı çıkaracağız? Soruyorum ve onun yüzüne bu kez 50 kez aynı soruyu soran çocuğunu cevaplayan annenin sabır ifadesi yerleşiyor. Ben gülümsüyorum ve onu dinliyorum:

“Evet, buraya girdiğimiz zaman ‘Her şey bir toz bulutuydu’ diye başlamamız gerek. Çünkü dünya düzeneğinde her zaman savaşlar, kaos oldu; taciz oldu. Tüm bunlar dünyanın tarihi kadar eski. Yani bunların içinde var olmayı seçen bir grup, her zaman var. Sorduğun soru, bir taraftan çok ‘mantıksız’ ama bir taraftan çok da ‘mantıklı’. ‘Dünyanın kaosu ve patlamalarından nasıl etkilenmeyeceğim?’ sorusunun tek cevabı vereceğin şu kararda… Sen bu patlamaların, kaosun olduğun kabul ederek bunun yanında gözlemci ve şahit mi olacaksın yoksa yine bunların olduğunu kabul ederek bu düşünceleri beslemeyi kesip kendi barışın, huzurun ve güvenin için mi çalışacaksın?”

Tercihlerimizle neyi büyütüp besleyeceğimizi belirliyoruz. Önce kendi yaşamımızda sonra da oluşturduğumuz gerçeklikte. O nedenle, birimiz değişince hepimiz değişiyoruz. Madem etrafımızda gördüğümüz şeyler hoşumuza gitmiyor. O zaman “Dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol” diyen Gandhi’nin sözünü kulağımıza küpe edip Kalaycı’yı dinlemeye devam edelim:

“Dünyada, etrafında olan şeylerden etkilenmemizin sebebi, kendi içimizdeki bütünlük noktasının sızdırmaya başlaması. Bütünlüğünle, güçlü bir şekilde durduğun yerde olana bakarsın ve ‘Bu olan için ne yapabilirim?’ diye sorgulamaya başlarsın. Ama eğer yeteri kadar gücün yoksa yani kendini yeteri kadar beslemiyorsan, kendi ihtiyaçlarını doyurmuyorsan, kendi mutluluğuna yatırım yapmıyorsan, zihinsel gelişimini sürekli tamamlamıyorsan ‘olan’ şey, sende korku, endişe, acı yaratır. Ardından da buna dair davranışları yaratır. O yüzden bir ‘sorun’ gördüğünde yapabileceğin, ‘olan’ı görüp ‘olan’a karşı ve ‘olan’la beraber ne yapabileceğini düşünüp karar vermek yani sorunu algılama ve yönetebilmek şeklini seçmek.”

 

banu1

 

Hadi biraz daha açık konuşalım; dünyada olup biten karşısında –ister politik gelişmeler olsun, isterse toplumsal ve ekonomik sorunlar- ne yapabileceğimizi düşünmek yerine “acı, korku ve endişe” duygularına kapılıyorsak harekete geçme ihtimalimiz zaten yok. “Sorun” algısını geride bırakıp “çözüm”e odaklanmak Kalaycı’nın vurgu yaptığı nokta. Bunun için de fiziksel, duygusal ve zihinsel açıdan güçlü olmak gerekiyor:

“Kişisel gelişim konusu bazen algıda bir karışıklık yaratabiliyor. ‘Ne gerek var?’ denebiliyor. Ama kişisel gelişimin ana teması, kullanılmamış potansiyeli açığa çıkarmak, zihnin içinde hapis kalmış olduğu inanç kalıplarının ötesine geçip -bilmediğinin farkında bile olmadığı şeylere doğru- açılırken çözüm üretebilmek için kullanabileceğin yeni alanlar öğrenmek.”

KUTULAR…

Arka arkaya 8 takla attığını

zihninde görmek kolay

 

Banu Kalaycı, dönüşümün zihinsel-fiziksel-duygusal ayakları olması gerektiğini özellikle vurguluyor. Yaşamdaki niyetlerimizi gerçekleştirmekle ilgili konuşurken verdiği örnekler hayli ilgi çekici:

“Zihnimde, arka arkaya sekiz takla attığını rahatlıkla görebilirsin. Ama bedeninin buna uyumlanması o kadar kolay değil. O nedenle işini değiştirdiğini, potansiyel paranın sekiz katının fazlasını kazandığını, eşini boşadığını ya da evlilik yaptığını zihinde görebilirsin ama konu beden olduğunda bedene, bunu yapabildiğini öğretmemiz gerekiyor. Bunu kişi kendi kendine yapabilir. Çok ciddi bir pratiğe ihtiyacı var. Çünkü beden kendi içinde bir dünya hücre hafızası tutuyor.”

“Hareket derken sadece spor yapmayı kastetmiyorum. İşimi büyütmek istiyorsam ona uygun çalışma formatını, yeni inançları geliştirmem lazım. Buna uygun olarak da bedensel olarak daha önce yapmadığım şeyleri yapabilmeye hazır olmam lazım. Çünkü kaslar, zihnin ve duyguların yarattığı isteklerle ilerleyemiyor, buna alışkın değiller. Bedeni bunlara hazırlamanın en kolay yolu spor, fiziksel gücü devreye sokuyor, kas aralarında tutulmuş bulunan eskiye dair duyguların, terle atılmasını sağlıyor. O gün yapabileceğinin en iyisini yapıyorsun. O gün yapabildiğin en iyi şey, seni ertesi gün daha iyiye doğru götürüyor. Bugün üç mekik çekerken yarın dört tane çekiyorsun. Bu zihinsel olarak eğer çalışırsam daha iyisini yapabilirim inancı verdiği gibi aynı zamanda da kas hafızanı yapabileceğin noktaya götürüyor. Bu da işe başladığın zaman yarıda bırakmamak, pes etmemek, eğer kendini zorlarsan bunun seni daha iyi bir tarafa geçireceğine dair bütün formlarını değiştiriyor, inancını değiştiriyor. Kodluyor, gerçekleştiriyor. Doğal olarak sporu arkamıza alıyor.”

VÜCUDUMUZDA BİRİKEN SADECE YEMEK Mİ?

“Yemek ve beslenmeye gelince, biz muazzam bir bir makinenin içinde yaşıyoruz. Bunun düzgün beslenmesi sistem için çok önemli. Şu an içinde yaşadığımız düzende, yediğimiz birçok şey yemek değil. Bedende biriken şeyler, sadece yiyeceklerle alınanlar değil. Yaşadığımız ortamda egzoz dumanından, içtiğimiz sudan aldığımız var. Yaşadığımız ortamın getirdiği ağır metaller yükleniyor. Hissettiklerimizden, yaşadıklarımızdan oluşan bir dünya duygu yükü fiziksel olarak eğer temiz değilse asidik ortamı, negatif duyguların vücutta birikiyor. Bir yerden sonra vücudun taşımayacağı hale gelince hastalık, yorgunluk, oluşuyor. Havuzdan pislik taşıyor. Bunlar hastalık olarak görmeye başlıyoruz. O nedenle hastalıkları geri çekmenin bir yolu düşünce sistemini değiştirmek. Düşünce sistemimde yarattığım enerji yükünü değiştirebilirim. Böylece vücudumda biriken negatif yükü azaltabilirim. Hastalıkları geri çekebilir bu. Yaşadığım ortama dair değişiklikler yapabilir ya da yediğiğimi içtiğimi gözden geçirir onları değiştirirken vücutta birikmiş olanları değiştiririm.”

DAVRANIŞLARIMIZIN ÇIKIŞ NOKTASI ÖNEMLİ

“Bunları yaparken çıkış noktamın ne olduğu önemli. Eğer ‘Başıma bir şey gelecek, hastalanacağım, erken yaşta öleceğim, kanser olacağım’ diye yani korkuyla bu düzenlemeleri yaparsam bu korkunun beni götürdüğü yer yani davranışlarımın hangi duygudan kaynaklandığı önemli. Çünkü korku, davranışımın içine sindiğinden yine vücutta bir yük oluşturuyor. Ama ‘Vücudumu seviyorum, kendimi seviyorum, hayatımı seviyorum, kendi potansiyelimin en fazlasını yaşamak için kendime adıyorum’ dediğimiz yerde, sevgiden çıkış yolu olduğunda zaten işimiz biraz daha kolaylaşıyor.”

ESKİ BİLGİLER BİZİ YOK EDEBİLİR Mİ?

“Sistem değişiyor, biz değişiyoruz, dünya değişiyor, zaman değişiyor, enerji dengeleri değişiyor. Eğer bununla uyumlu gitmezsek ve eski bilgilerle kalırsak bizi büyüten şeyler, sonra bizi yok etmeye başlıyor. En basit haliyle bebek için anne sütü ilk altı ay çok değerli, sonra katı gıdaya başlanıyor. Anne sütü ne kadar değerlidir, muazzamdır. Ama çocuk 5 yaşına geldiğinde başka bilgiye açılması lazım. Ama şu anda insanlar, bilgiyi alıyor, onu bir ömür boyu kullanıyor. Biz seninle Alaska’da iken mont giyiyordun ama artık orada değiliz. Güneş açtı, bikini giymek gerekiyor. Sen hala montunla dolaşıyorsan olmuyor. Birçok kitap, eski bilgilerden bahsediyor. Ne yapabiliriz diye soracak olursanız. Gözümüzü açmamız lazım. En basiti evdeki kitapları elden geçirirken ‘Bilgiyi aldım. Yapılması gerekeni yaptım. Bunu içselleştirdim, kendi süzgecimden geçirdim, kendi erdemime dönüştürdüm. Hala bu kitaptan alabileceğim bir şey var mı? Şimdi yeni erdemimin bakış açısından bana iyi gelecek şeylere doğru yöneliyorum’ diyebilirsiniz..

 

NELER YAPABİLİRSİNİZ?

Banu Kalaycı günlük hayatta farkındalığımızı artıracak, olanı görmemizi sağlayabilecek önerilerde bulunuyor. İşte size beş madde:

  1. Haberlerden uzak durun: Negatif duyguya dair yaratım, insan bedeninin içindeki hücresel titreşimde bağımlılık yaratıyor. Kişi eğer negatif haberle bedensel titreşimi beslemeye alıştıysa, bunu düzenli olarak almak isteyecektir. Alamadığı zaman kendini kötü hissedecektir. Ki birçok insan okuduğunun gerçek olmadığını biliyor ve buna rağmen seçiyorlarsa, kendileri için sebepleri vardır ve bizim işimiz ona saygı duymak. Sürekli haber dinlemek, bilgi almanın ötesinde negatif duyguyu bedende sürekli tetikleyip korku, endişe, acı, acıma duygusu, kızgınlık, nefret gibi duyguların aktive olmasını ve sürekli üretilmesini sağlıyor. Bu da kişinin güç noktasını besleyen değil zayıflatan bir şey. Harekete geçmek istediğinde kişi, güce ihtiyacı olduğunda bizim için enerji kaçıran bir şey olduğundan ben tavsiye etmiyorum.
  2. Dinlediğiniz müziğe dikkat edin: Hipnoz bilinen bir şeyken, beynin yavaşladığı anda dışarıdan duyulan sözler hipnotik önerme olarak alındığından, bunların yaratıma olan etkisini biliyoruz. Bir şarkının sözü hipnotik önerme olarak devreye girebiliyor. Böylece hiç ihtiyacım olmayan deneyimleri yaratmama sebebiyet verecek şeyler olabilir.
  3. Bilmediklerinizi bilmeye doğru adım atın: Bildiklerimi bilmeye devam etmek, bilmediklerini bilmeye adım atmak önemli. Bilmediğimin farkında bile olmadığım bir şeylere dair açık fikirli olmak gerekiyor. Bazı konularda, çözüm yok demeyi seviyoruz. Kendi gerçekliğimizde kendi güvenlik alanımızda çözüm olmayabilir. Ama çözüm bir yerde vardır. Onun için biraz açılmaya izin vermemiz gerekiyor.
  4. Söylenmeyin: Negatif bir şey varsa bunun hakkında konuşmayı seviyoruz. Toplumsal, kültürel olarak negatif şeyleri konuşutuğumuzda daha çok bağ kuruyoruz. Böbürlenmediğimizi, kibir yapmadığımızı düşünsünler diye iyi şeyler yerine sorundan bahsediyoruz. Ama sorundan bahsetmek bunu büyütmekten başka işe yaramıyor. Çözüm aramadığınız sürece soruna odaklanmayın.
  5. Zihninizi eğitin: Olumlu düşünmek zihin için önemli. Ama şu var, zihin ‘Olumlu düşün’ deyince düşünebilen bir yapı değil. Eğitim ve toplumsal faktörler de zihnin negatif düşünmesi için zihni eğitiyor. Pozitif düşünebilmek için kişinin kendini güçlendirebilmesi gerekiyor. Bunun için günde hiç olmazsa üç dakika hayatınızda iyi giden şeyleri düşünebilirsiniz. Sonra bu süreyi artırabilirsiniz.