owl-on-a-frozen-branch-16539

Kullanılmayan her bilgi çöptür demiştim çok uzun zaman önce…

Şimdi alınan bilgiyi süzgecinden geçirip, deneyime dönüştürüp, işine yarayanı kendi bilgeliğinde tutup, yaramayanı çöpe atmayan her birey g.t’tür diyeceğim…

Bunu insanları kızdırmak, aşağılamak, yargılamak için değil, olayı anlatmak, ne olduğunu masaya koymak, aldığımız bilgilerin sorumluluğunun farkında olmak, bizi nasıl etkileyeceğine dair biraz açıklık getirmek için söylüyor olacağım tabi ki…

Bazen siz de duymuşsunuzdur, duyuyorsunuzdur, yaşıyorsunuzdur: beni g.tünden anladı, g.tuyle dinliyor, işi g.tüyle yaptı gibi söylemleri…Aslında bahsedilen şey çok basit… Biraz açıklayayım…

İnsan bünyesi , maddesel gerçekliğinin temeli, bedeni… bir enerjiler bütünüdür…

Fiziksel beden milyonlarca irili ufaklı çakradan oluşur ki bunun 7 tanesi nerdeyse artık herkesin bildiği ana çakralardır.

Çakralar enerji akışının doğru olması odaklıdır… Bir tarlanın her yerine su ulaştırdığında , tarlanın her yerinden verim alındığı gibi, bedenin her merkezine enerji ulaştırmaktan, insan bünyesinin dünya üzerindeki varlığından yüzde yüz verim alındığından emin olacak şekilde kurgulanmıştır.

Lakin insan bedeni mucizenin tam kendisi olduğu gibi, muhteşem bir çalışma sistemi vardır. Bir spermin yumurtayla birleşmesinden oluşumu başlayan mucize, sanki babanın spermin içine tüm aile hafızasını yükleyip annenin yumurtasına vermesiyle oluşumu başlatır… Anne , kendi yumurtasında ve karnında, hem tüm aile hafızasını, hem de hamileliği sırasında olan bitenin tüm hatırasını, su hafızasına yükleyerek bireyin içinde yaşayacağı, binlerce kişinin hatıra ve hafızasını taşıyan bedenini oluşturur….

Ne kadar muazzam değil mi?

Ve tüm bu oluşumdan sonra doğum anında bedenlenen ruhsal varlık, artık kendisi için hazırlanmış, binlerce kişinin bilgeliği ve deneyimiyle yaşam sürecine başlar…

Olan nedir çakralarda:

‘’Hayattayım, ayaklarım yere basıyor, bu dünyanın tam içindeyim ( Kök çakra),

Bu dünyada olmaktan müthiş keyif alıyorum, burada olmak çok eğlenceli ve öğretici, her anın keyfini her an hissederek günlerimi geçiriyorum ( Seks Çakrası), gücümde duruyorum, kim olduğumu biliyorum, hayata varlığımı duruşumla ve var oluşumun her parçacığıyla sunuyorum ( solar plexus), ve var oluşumun gerçeğini , gerçek olan tek şeyin bilinciyle, sevgiyle ( kalp çakrası), hayata, bu hayatın var oluş biçimiyle, sesimle, söylediğimle, kendimi kendim gibi anlatmakla, özüm sözüm – içim dışım bir, sesimle akıtıyor ve kendimi ifade ediyorum (Boğaz çakrası), görünenin üzerindeki bilincimi kabul ediyorum, gözle görünenin ötesinde olanları sevgiyle sahipleniyorum, hayatın sunduğu fiziksel dünyanın ötesinde , madde dünyasının tam merkezinde ama daha maddeleşmemiş tüm enerji bütününün parçası olduğumu biliyorum ve bunu içinde yaşadığım bedende deneyimlemeye izin veriyorum ( Üçüncü Göz Çakrası ), ve bu bedenin içinde fiziksel dünyadan bana gelen tüm verileri, kendi öz bilgimle harmanlayıp, deneyimsel hayatımın en saf halini evrensel bilgilerin kütüphanesine atarken, o kütüphanede, tüm diğer ruh ailemin – dostlarımın biriktirdiklerine de ulaşım sağlıyorum ( Taç Çakrası), deneyimlerimizin saflığı ve sevgisi için ve bu zenginlik için ,bu dünyada olmanın muazzamlığı ve bütünlüğü için her günümü bedenimin tekliğinde ve özün bütünlüğünde yaşıyorum’’ der.

Ama…

Doğal akışı çok kolay, çok şiirsel, çok muazzam olan bu durum bedenlenmiş ruhun yaşamın içinden geçerken nefessiz kaldığı anlarla blokajlar geliştirmeye başlar…

Nasıl mı?

Her gün yediğimiz yemeğin ihtiyacımız olan, bize fayda sağlayan kısmının emilimini yapan beden , nasıl işe yaramadıklarını her gün dışkılar, duygusal- enerjisel olarak da durum aynı olmalıdır. Yani… Yaşanan her olayda her zaman bırakılması gereken duygusal parçacıklar mevcuttur: deneyimde ihtiyacımız olan- bizi büyütecek ve fayda sağlayacak kısım alınır, daha sonra anda kalmamızı kesinleştirmek için deneyim ötesi kalan, işimize yaramayacak, bizi ağırlaştıracak her enerji bütününden ki bunların neredeyse tamamı negatif duygular olarak geçiyor , bedende birikmeden doğalında ve zamanında çıkartılması gerekir.

Gelin görün ki, hayatın içinde nefessiz kaldığımız her anda, olayın fayda sağlamayacak kısımlarını görüp onları bünyeden temizlemek yerine kişi çoğunlukla onları tutup – genelde bir daha canı yanmasın diye- o negatif duygulardan kendine enerji bazında kalkanlar ve koruma tabakaları oluşturmaya başlar ve aynı bedendeki b.kun tutulduğu yerde bunları biriktirir.. Yani seks çakrası ve solar plexus arasında.. Karın boşluğunda… Tabi ruhsal bıçaklanma hissine girdiği zamanlar ve konularla ilgili bedeninin diğer yerlerinde de çokça ve bolca enerji blokajlarıyla koruma kalkanları hazırlasa bile, en çok biriken yer karın boşluğudur…

Hayatın içinde o tutulan ve bizi andan ve özden uzaklaştıran blokajlarla bir dünya kimlik ve hikaye tabi ki yaratırız.. Özün yönlendirmesi yerine , sahte kimliklerin korkudan oluşturulmuş seçimleriyle , çoğunlukla bilinçsiz hayat kurgusunu örmeye başlarız ama işin güzel ve hoş tarafı öz asla vazgeçmez ve kendini temizlemek, kendi seçimlerini hayata akıtmak, kendi gerçeğini yaşamak için, hafiflemek için, korku yerine sevginin uçuş uçuşluğunda yaşamak için bazı bilgilere, yani bazı deneyimlere doğru çekilmeye başlar…

Çekildiği bilgiye doğru yönlenen birey , hayattadır, dünyada yaşamı devam etmektedir ( Kök Çakra), hayatta olmaktan hala umutlu ve keyiftedir kendi farkındalık düzeyinde ( Seks Çakrası ) , bilgiyi alıp, deneyime dönüştürüp, hayattaki varlığını gücüne bağlanmak ister ki…. Hikaye orada başlar.. Alınan bilgi iki çakradan yukarı çıkar ve güç çakrasına giden yolda b.k çukuru gibi duran negatif enerji tutulumuyla karşılaşır.. Bilginin deneyime dönmesi adımlarında , o bilgiyi , çekildiği bilgiyi, almak için , deneyime dönüştürmek için onu çağıran bilgiyi alıp enerji alanında yukarı doğru , hayatsal gücüne doğru, bütünlüğüne doğru çıkarmak için eskiden tuttuğu negatif enerjilerin biriktirdiği bölgeden deneyimle geçmesi gerekir… Geçsin ki oradaki tutulmuş negatif enerjiler dönüşsün, temizlensin, anda gerçekleşen yeni deneyimin yüksek titreşimi anda orayı yıkasın ve temizlesin, böylece kişinin kendi bütünlüğüne giden yolun bir kısmı açılsın…Deneyime dönüştürmekte ilk başlarda zorlanmak çok doğalken işin sırrı neler olduğunu bilip, kişinin kendi bütünlüğünden asla vazgeçmemesinde yatarken, bir çok kişi eski hayaletlerin havaya kalkmasıyla bilgiyi gömmeye, o bilgiyi solar plexus ‘a, kalp’e,gerçekliğinin sesi olan Boğaz Çakrasına ve evrensel bütünlüğe- birlik bilincine taşıyacağı yerde, Seks Çakrasıyla , Bütünlük Çakrası arasında bir yerlere gömer… Oradaki katmanı daha da kalınlaştırır ve gün gelip akışını gerçekten değiştirmek, gerçekten yüklerinden kurtulmaya kararını verdiğinde, karın bölgesindeki blokaj daha da kalınlaştığından bunu yapmakta daha da zorlanır…

Farkındalık düzeylerinden bahsederken aslında bahsettiğimiz kişinin milyon kişiden oluşmuş beden farkındalığının, anda bu yeni oluşmuş ve essiz kendi bedeninde ne kadar görünür- yaşanır- ulaşılabilir ve hissedilebilir olduğudur ki, karın bölgesinde tutulan bu blokajlar tahmin edersiniz ki kişiyi fiziksel bedeninde boyu ne kadar uzun olursa olsun, enerji farkındalığında yani genelde ikinci çakranın civarında hayatını algılamasına sebep olacak bir yaşama doğru götürür… İkinci çakra… Kalbiyle konuşanlar, g.tüyle konuşanlar, gönül gözüyle görenler, g.tünden anlayanlar, kalbini açanlar, g.tünü açanlar…Bu arada yanlış anlaşılmasın, enerji üst boyutlara doğru ilerlerken alt boyutlar kaybedilmiyor, kullanımı deneyimle ustalaşıyor sadece o yüzden kalbini açanların genelde g.tünü açmakla bir sorunu olmuyor ama sorun şudur ki ikinci çakra ve civarında yaşayanlar diğer boyutların farkında olmadığı ve kısıtlı enerjiyle dünyayı gördükleri için algı, anlama ve deneyim zenginliği ve his yoğunluğunda sorun yaşayabiliyorlar…

Kullanılmamış bilgi çöptürden, kullanmadığımızda öğrenmeye doğru çekildiklerimizi g.t olma ihtimali nereden geliyor hikayesi böyle bir şeyken, çekildiğimiz her bilginin sorumluluğunda hayatı yaşamak bizden başka hiç kimsenin işi değilken, herkes hayatta kendi deneyimini kendine doğru çektiği her etki , her birey , her olayda yaşarken yolumuz hep bütünlüğe, hep birliğe, hep sevginin yönettiği hayatlarda gerçekliğimizin birey eşsizliğimizde hayata indirdiğimiz yaşamımızla evrensel bütünlüğe ulaştırma çabamızda…

Ve her birimiz için tek gerçek var hayatta…

Ve ömrün sonunda, kaç yüzyılsa, hep o var olacak evrenin sonsuz boşluğunda…

Sadece gerçek olan kalacak, sevginin tek gerçek olduğu yaratımımızda…

Sarılırım…

Banu