heart-hand-shape-22280

Acıma duygusu…

En derinde, en çok çalışılması gereken belki de…

İyi bir duygu diye kanımıza kazımaya çalıştıkları yıllarca…

Tüm duyguların arasında en kendini beğenmişi, en saygısızı, en öğretiyi baltalayıcısı, en kişinin özüne ve ruhun deneyimine yukardan bakanı belki de…

Yardım istemeyene yardım etmemeyi öğrenmek koca bir zaman gerektiriyor bazen… Yardım isteyene de etmemeyi öğrenmekse onun biraz daha üzerinde hayat deneyiminde, kalbin tınısında, gerçeğin aşkla atan ritminin dansında…

Hepimiz yaparak öğreniyoruz: duyarak değil, yazarak değil, görerek değil …. Deneyerek, deneyimleyerek, öğrenmeye çalışırken- bizden önce başlamış insanlara kıyasla- acemilikler yaparak, vaz geçmeyerek, istediğimizin arkasından giderken hataların öğrenme sürecinin bir parçası olduğunu, hata olmadığını bilerek, buna inanarak, o inanışı, o öğretiyi, o hissi, davranışlarımızla bütünleyip hayata akıtmayı hedefleyerek ….

İnsanın en çok başarısızlıktan korktuğu söylenir…

İnsanın en çok başarıdan korktuğunu söylemekse cesaret ister bazen….

Işıldamaktan, mutlu olmaktan, imzasını hayatına nefesiyle ve farklılığıyla atmaktan, bütün olmaktan, insanlara bütün ve akışta olunabileceğini göstermekten, farklılıklarıyla fark yaratmaktan… Ve yalnız olmaktan, sevilmemekten, anlaşılamamaktan… Oyundan kopmaktan, oyun arkadaşlarını yolda kaybetmekten belki… En insani duyguların hapsinde…

Ve oyunu büyütür bazen yolda…

Kendisi olmaya giden yolda kendisine bahşedilmiş zenginliklerini dağıtmaya başlar ….

”Ama ondaki potansiyeli görüyorum…”

”Ama ondaki ışığı görüyorum…”

”Ama istediğini en derinlerde hissediyorum….”

”Ama bu karşılaşmamızın bir sebebi olmalı…”

Ama … Ama… Ama … diye başlayan cümlelerle doldurmaya başlar içini….

 

Bağırsak parazitlerini duydunuz mu hiç? O zararlı olanlarını?

Kişinin kendisini beslemek için aldığı tüm besinlerin faydalı kısımlarıyla kendilerini çoğaltırken kişiyi aç bırakan, sağlıksızlaştıran, beslenmesini engelleyen, bir dünya yan hastalığın oluşmasına sebebiyet veren düzgün beslenemediği için sistem, minicik halleriyle koca koca insanları deviren?

Acıma duygusu o parazitlerin sisteme girmesi için açılan arka kapı sanki…

 

Potansiyeli olmayan var mı aramızda, dünyaya ışığıyla gelmeyen?

Hediyesini , kendi imzasını kendi nefesiyle dünyaya attığında başımınız döndüremeyecek birisi var mı aramızda?

Özel olmayan, güzel olmayan, özü aşkla parlamayan, nefesi ilahi olanın nefesinden ayrı biri olabilir mi gerçekten aramızda?

 

Ama sertleşmiş kimliklerden sıyrılıp, özün salınmasına izin vermek nasıl kişisel bir çaba biliyoruz artık hepimiz az çok günümüzün aydınlığında…

Kalbi aşka teslim etmek, teki bütünün parçasında saygıyla sevmek, incinebilir olmaya izin verirliğimizde hafifçe dolanmaya izin vermek, her parçaya saygıda önce kişinin kendine sahip çıkarlığını bilmek….

Acıma duygusuyla arka kapıda küçücük bir boşluk bulduğunda hayatınıza giren insanları bir düşünün: ben onun ışığına sahip çıkmasını sağlayabilirim egosuyla kendi ışığınızdan ödün vermeyi başladığınız günleri … Kişinin ulvi bir şey yapma yalanı arkasına saklanıp, en ulvi şeyi, kendi ruhunun aydınlığını söndürmek için çabalama hallerini…

Kelimelerim karışıyor bazen, basitlikten uzaklaşıyor…. Karmaşık cümlelere dönüşüyor zihnimden akan hallerinin – hissinin – kelime anlamına dökülmeye çalışmasında… Basitleşelim:

  • Kendi zenginliğinizde: duygusal- fiziksel- ruhsal , hiç utandığınız, başka insanlara ayıp olduğunu düşündüğünüz mü hiç?
  • Onlarla paylaşsam ne olur ki, zaten bende çok var, çok sabır, çok hareket kabiliyeti, çok arkadaş, çok para, çok çalışma gücü, çok heyecan, çok mutluluk, çok iyi bir aile, çok huzur, çok çok çok dediğiniz oldu mu?
  • Bu çok olanları dengesizce ilişkilerinizde, kadın erkek, dost, aşık, arkadaş fark etmeden dağıtmayı, ilişkilerinizin dengesini bu dengesizlikle bozmayı seçtiniz mi hiç?
  • Önce kendim dediğiniz anlarda, ben bununla başa çıkabilirim, ama o üzülür, kırılır, yalnızlaşır , vs deyip, hiç heyecanlarınızdan ya da eğlencenizden vaz geçtiniz mi?
  • O bununla başa çıkamaz deyip, karşınızdaki insanı aslında küçümseyip, kendinizi kendinizden uzaklaştırırken , sonunda hiç kendinizi hayatın içinde küçük, daha küçük bir kutuya hapis ettiniz mi?
  • O ışığını parlatsın diye, çabası yokken, isyandayken, kızgınken, bezginken, bıkkınken, kalkıp kalkıp düşüp söylenirken, kendi kendini güçlendirmek için kendi kendine düşüp isterse kalkmasına izin vermek yerine her seferinde koluna girip , onu taşıyıp, gitmek istediği yere götürdünüz mü? Bu arada kendi yolunuzdan uzaklaştığınız, ya da yolunuzda yorulduğunuz oldu mu?
  • Yavaş yavaş ve fark etmeden kendi ışığınızı kendi kendinize, dimmerin ufak ayarlarıyla, soldurduğunuz oldu mu?

 

Cevap- cevaplar evetse oturup düşünme vakti belki de:

  • Neden parlamaktan bu kadar korkuyorum?
  • Hayata getireceğim her ne ise nefesimde, neden var oluşa saygıda onu dünyada iki ayağımla yürütmeyi seçmek yerine, tüm kaynaklarımı varlığın akması için onurlandırmak için kullanmak yerine dipsiz kuyulara akıtmayı seçiyorum?
  • Tanrının adaletine gerçekten inanıyor muyum?
  • Her detayı bu kadar mükemmel düşünülmüş bu muhteşem ağda, bazen zihnimin uzanmadığı sınırlarda, anlamadığımı ben de yok etmeye mi çalışıyorum?
  • Anlamadığı her şeyi yok etmeye programlı insan ruhunu eleştirirken, anlamadığım kendi hayat ağımda, kendimi mi yok etmeye çalışıyorum?
  • Kendimi seviyor muyum?

heart-shaped-earth-1386

Gerçekten?

Seviyor muyuz kendimizi?

Yoksa gizli intiharlarla , arka kapıyı açık tutup, ben yapmadım ki, onlar yaptı deyip, minik minik bir dünya paraziti suçlayıp gönüllü ama çaktırmadan sisteme soktuğumuz, bizi yiyip bitirsinler de bitsin bu iş, kimse de bizden bilmez bu şahsi cinayeti demeyi mi seçiyoruz kısacık ama kocaman hayatlarımızda….

Kafa karıştırıcı kadın kısmı örneğisin demişti bir gün bir dost bir konuşmamızda…-)

Doğru bildiklerimizi zaman zaman sallamak, o canım kafalarımızı arada bir karıştırmak, oradan yaratılmış dünyalarımızı arada baştan yaratmak için lazım belki de…

Bir tohumu elime alıp tekrar düşüneceğim bugün koca bir ağacın altına oturup….

O tohumun altında keyifle oturmamdan ne kadar bağımsız ağaç oluşunu tekrar düşüneceğim…

Verdiği meyvenin beni düşünmesiyle hiç alakalı olmadan, varlığının bir parçası olmasını, beni beslemeyi umursamadan, en bencil haliyle toprağa geçirdiği kökleriyle, güneşe dönen yüzüyle yarattığı meyvesinin lezzetindeyken ruhum tekrar düşüneceğim hayatta dimdik duruşu….

 

Bahar neden gelmiyor demeyi içimde, bunu sorgulamayı keseceğim bugün, bahar olup umursamamayı geleni ve gideni seçeceğim bir kez daha.-)))

 

Sevgimle…….

Sarıldım….

 

Banu